CUMHURİYET DÖNEMİNDE ROMAN
1. Giriş - Roman
Cumhuriyet dönemi yazarları hemen hemen 1940'lı
yıllarda yetişmeye başladıkları için 1923-1940 arasında daha önceki yıllardan
bu yıllara geçen yazarları görüyoruz. Ancak bu yazarlardan kimileri kendi
dönemlerindeki sanat anlayışını sürdürdüklerinden, onlara Cumhuriyet dönemi
yazarları arasında yer veremiyoruz. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Rahmi bu
yazarlar arasında adları ilk akla gelenlerdir. Milli Edebiyat döneminden
Cumhuriyet dönemine geçerek olgun roman örneklerini bu yıllarda veren yazarları
ise bu dönemin ilk yıllarının yazarları olarak değerlendirebiliriz.
2. Cumhuriyetin İlk Yılları
Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yazarlar, genellikle
topluma eğilmişler, birtakım gerçekleri aktarmak istemişlerdir. Aralarında,
sorunlara çözüm getirmeye çalışanlar ya da eleştirenler olmakla birlikte,
gerçekçilik, daha çok gördüklerini, gözlemlediklerini yansıtmak, sergilemek
çizgisinde kalmıştır. Bu yılların üç önemli yazarı Halide Edip Adıvar, Yakup
Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nuri Güntekin'dir. Bu üç yazar, Tanzimat döneminde
başlayan köye ve Anadolu'ya yönelmeyi, açılmayı bilinçli olarak
geliştirmişlerdir.
Aralarında Anadolu'yu çocukluğundan başlayarak
tanıyan Reşat Nuri (1883-1957), en çok Anadolu'nun bilinmezlik içinde oluşundan
etkilenmiştir. Çalıkuşu, Kan Davası, Yeşil Gece, Acımak, Kavak Yelleri onun
Anadolu'ya ilgili romanlarıdır. Anadolu'nun değişik sorunlarıyla birlikte
toplumu ilgilendiren değişik sorunlara da değinen yazar, Kızılcık Dalları,
Miskinler Tekkesi ile Son Sığınak'ta bu konuları ele almıştır. Gizli El, Eski
Hastalık, Yaprak Dökümü, Acımak ise eğitimle birlikte toplumdan aileye
yöneldiği zamanlardır. Birçok yazar gibi istibdat yıllarından etkilenen Reşat
Nuri, Damga, Harabelerin Çiçeği, Gökyüzü zamanlarında da bu konuya değinmiştir.
Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi ile Bir Kadın Düşmanı'nda ise bireysel konular ele
alınmıştır. Genelde topluma yönelik bir yazar olan Reşat Nuri, Türkçeyi özen
göstererek kullanmıştır.
Yakup Kadri (1889-1974) ve Halide Edip (1884-1964)
Anadolu'yu savaş yıllarında tanımışlardır.
İlk dikkati çeken roman Ziya Gökalp'in etkisiyle
yazdığı Yeni Turan olan Halide Edip Ateşten Gömlek ve Vurun Kahpeye adlı
romanlarıyla Anadolu'ya açılmıştır. Milli Mücadele yıllarında Anadolu'nun
çeşitli sorunlarını yansıtan bu iki romandan sonra, Zeyno'nun Oğlu'yla Doğu
Anadolu'ya Diyarbakır'a değin uzanır. Dönen Ayna'da ise Anadolu'yu, köylü ve
İstanbullu karşılaştırmasını buluruz. Halide Edip'le bütünleşmiş olan Sinekli
Bakkal ve Tatarcık da töre romanları olarak dikkati çekerler. Romanlarının baş
kişilerini genellikle, güçlü, sırasında erkeklere egemen olan kadınlardan seçen
Halide Edip'in değişik konulu romanları; Handan, Seviye Talip, Kalp Ağrısı,
Zeyno'nun Oğlu, Yolpalas Cinayeti, Sonsuz Panayır, Dönen Ayna, Hayat Parçaları,
Çaresiz, Kerim Usta'nın Oğlu, Son Eseri ve Akile Hanım Sokağı'dır.
Yakup Kadri'nin, Anadolu'ya açılışının ürünü
Yaban'dır. Olaylarının, Eskişehir, Kütahya, Simav dolaylarında geçtiği romanda
Milli Mücadele yıllarının Anadolu'su verilirken, köyün ve köylünün durumu
yansıtılır. Yaban'ı izleyerek Ankara'da da Milli Mücadele yılları ile
Cumhuriyet'in ilk yıllarının Ankara'sı verilerek bir kalkınışın öyküsü
anlatılır. Yakup Kadri'nin romanlarında genellikle toplumun geçirdiği tarihsel evreleri
buluruz. En son yayımlanan roman olmakla birlikte Hep O Şarkı, Abdülmecit,
Abdülaziz, V. Murat dönemleriyle Abdülhamit döneminin yirmi yılını vererek,
Kiralık Konak romanının temelini oluşturur. Kiralık Konak romanında yazar,
Tanzimat döneminden başlayarak, kuşaklar arasındaki çatışmayı veriyor ve çöküşü
sergiliyor. İzleyen romanlarda Cumhuriyet dönemine gelindiğini görüyoruz. Bir
Sürgün ve Hüküm Gecesi'nde II. Abdülhamit dönemini, Sodom ve Gomore'de
İstanbul'un işgal yıllarının, Panaromalar (Panaroma I, Panaroma II)'da
Cumhuriyet'in ilanından 1952'ye değin geçen yılların değerlendirilmesi
yapılmıştır. Nur Baba ise tekkelerin yozlaşmasını yansıtır.
Bu yılların anılması gereken öteki yazarları olarak;
daha çok aşkı ve kadınları konu alan Yezidin Kızı, 2000 Yılın Sevgilisi, Bu
Bizim Hayatımız, Nilgün .... gibi romanlarıyla tanıman Refik Halit Karay
(1888-1965), konularını halkın yaşayışından alan romanlar yazan, Bir Şoförün
Gizli Defteri, Yayla Kızı, Dikmen Yıldızı romanlarıyla tanınan Aka Gündüz (1886-1958);
psikolojik romanın olgun örneklerini veren, Sözde Kızlar, Fatih-Harbiye,
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Yalnızız romanlarıyla dikkati çeken Peyami Safa
(1899-1961); toplum sorunlarıyla uğraşan yazarlar arasında yer alan, Çulluk,
Çoban Yıldızı, Ak Saçlı Genç Kız, Su Sinekleri romanlarıyla ün kazanan Mahmut
Yesari (1895-1945); kahramancılık duygularını ve ulusal duyguları bir aşk
öyküsüyle birlikte işleyerek, okuyucularının duygularını iki yönde etkileyip,
özellikle Dağları Bekleyen Kız, Allah'a Ismarladık romanları çok okunan Esat
Mahmut Karakurt (1902-1977); toplumsal konuları gülmece yoluyla okuyucularına
yansıtan, Meşhedi ile Devr-i Âlem, Beyaz Şemsiyeli, Kundakçı, Şakir Efendi'nin
Gelini en çok tanınan romanları olan Ercüment Ekrem Talu (1888-1956) sayılabilir.
Bu yılların kadın yazarları olarak da şairliğiyle ün
kazanan Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984) Küller, Gül'ün Babası Kim,
Büyükanne, Aydınlık Kapı .... gibi romanlarıyla, yine şairliğiyle tanınan
Şükufe Nihal (Başar) (1896-1973)'i Renksiz Izdırap, Yakut Kayalar, Çöl Güneşi,
Yalnız Dönüyorum ... romanlarıyla; roman yazarı olarak tanınan ve en çok
Münevver, Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi, Nedret romanlarıyla tanınan
Güzide Sabri (Aygün) (1886-1946) ile Aydemir, Pervaneler romanlarıyla Müfide
Ferit Tek (1892-1971 ) sayılabilir.
Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki gözleme dayanan
gerçekliğin, 1930-1940 yılları arasında toplumcu gerçekçiliğe yönelmeye
başladığını görüyoruz. Sadri Ertem (1898-1943) ve Sabahattin Ali (1906-1948)
toplumcu gerçekçiliği bilinçli bir biçimde savunan, 1950'den sonra yetişen
yazarlara öncülük eden yazarlar olarak görünüyorlar.
Sadri Ertem, adını kamuoyuna duyuran ilk romanı
Çıkrıklar'da önemli bir konuya değinmiştir. Yazar, romanında bir yandan
Avrupa'dan ucuz malların gelişi, öte yandan endüstride başlayan gelişme
nedeniyle çıkrıkların, dokuma tezgâhlarının durmasının yarattığı işsizlik
sonucu köyden kente başlayan göçü ele almıştır. Bir Varmış Bir Yokmuş,
Düşkünler, Yol Arkadaşları'nda ise Tanzimat döneminde kendini gösteren,
toplumumuzdaki sarsıntıların başlangıcına inilir.
Sabahattin Ali'nin ilk romanı olan Kuyucaklı Yusuf,
kasaba romanı örneği olarak da ilklik taşır. Yazar, romanında bir kasabanın
toplumsal yapısını, aşk öyküsüyle süsleyerek verir. Kuyucaklı Yusuf'u izleyerek yayımlanan İçimizdeki Şeytan'da II.
Dünya Savaşı öncesi İstanbul'da aydınlar arasındaki değişik yönlerde yapılan
tartışmaları, Kürk Mantolu Madonna'da da bir aydının çevresi ve ailesiyle olan
uyuşmazlığı, bu uyuşmazlığın nedenleri verilir.
Bu yıllarda romanımıza değişik konuların girdiğini
görüyoruz. Değişik konuları ele alan yazarlardan biri olan Memduh Şevket
Esendal (1883-1952), ilk romanı olan Miras'ta II. Abdülhamit döneminde
İstanbul'da yaşayan bir paşa ailesinin yaşamını ele alırken Ayaşlı ile
Kiracıları'nda ve tamamlanmamış romanı olan Vassaf Bey'de Cumhuriyet'in
ilânından sonra, 1930'lu yılların Ankara'sında yeni bir yaşamın başlayışını
yansıtan; Mithat Cemal Kuntay (1885-1956) tek romanı olan Üç İstanbul'da
Abdülhamit'in istibdat yönetiminin son yıllarından başlayarak, II. Meşrutiyet,
İttihat ve Terakki ile Mütareke yıllarının İstanbul'unu verir.
Bu yılların öteki yazarlarının da genel olarak
romanlarında II. Abdülhamit döneminden başlayıp, Birinci Dünya Savaşı'nı
izleyen yıllara değin geçen süreyi konu edindikleri görülüyor.
Kıvırcık Paşa, Sülün Bey'in Hatıraları, Pembe
Maşlaklı Hanım romanlarıyla Sermet Muhtar Alus (1887-1952); Toprak Kokusu,
Despot, Yolgeçen Hanı, Ağlama Duvarı ile Reşat Enis Aygen (1901-1984); Sultan
Hamit Düşerken, Kıskanmak ve Eve Düşen Yıldırım'la Nahit Sırrı Örik (1895-1960)
bu yılları değişik yönlerden yansıtan yazarlar olarak görünürler. Osman Cemal
Kaygılı (1890-1945) ise Çingeneler adlı romanıyla edebiyatımızda ilk kez
İstanbul'da sur dışı mahallelerdeki yaşayışı, özellikle çingenelerin yaşayışını
vermiştir.
Daha çok aşk romanlarıyla tanınan Kerime Nadir
(1917-1984) ile Mükerrem Kamil Su (1900- ) bu yılların kadın yazarları olarak
yer alırlar.
3. 1940'lı Yıllar
1940'lı yıllara gelindiğinde, ilk romanların İkinci
Dünya Savaşı yıllarında yayımlamaya başlayan yazarlarda toplumsal kaygının
ağırlık kazandığı, toplumsal konuların çeşitlendiği dikkati çekiyor.
Konuların çeşitlenmesinde; katılmayıp sıkıntısını
çektiğimiz savaş, yeni siyasal dönem, yazarlarını yeni konulara eğilmeye
yöneltmiş, özellikle edebiyatımızda "köy edebiyatı" olarak
adlanıdırılan ve 1970'e değin genişleyerek süren köy ve köylünün sorunlarına
eğilen yazarlarıda bu yıllarda yetişmişlerdir.
İlk romanlarını bu yıllarda yayımlayan topluma
yönelik gerçekçi yazarlar olarak Cevdet Kudret Solok (1907-1992), Kemal Bilbaşar (1910-1983), Samim Kocagöz (1916-1993) ve Faik Baysal (1918) günümüzden Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) ile, Abdülhak
Şinasi Hisar (1888-1963) geçmişle olan ilişkileri yönünden değişiklik gösterirler.
Halikarnas Balıkçısı (1886-1973) da Cumhuriyet
dönemi romanına ilk kez deniz insanlarının getirişiyle dikkati çeker.
Cevdet Kudret, Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok,
Karıncayı Tanırsınız adlarını taşıyan üç romanında, romanın başkişisini eksen
olarak, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve izleyen yılların bir panoramasını
çizer.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve hemen bu yılları
izleyen Şeyh Sait isyanı sırasında Doğu Anadolu'yu ele alan Cemo (1966) ve Memo
(1968) romanlarıyla tanınan Kemal Bilbaşar, Kölelik Dönemeci'nde Osmanlı
İmparatorluğu ile Rusya arasındaki Kaynarca Antlaşması'ndan sonraki yıllara
döner. Bedoş, II. Meşrutiyet'in ilanı, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı,
İstanbul'un işgali, arkasından Kurtuluş Savaşı'nın kazanılışı yıllarını kapsar.
İlk romanı Denizin Çağrısı'nda da yoksul bir öğretmenin yaşamı anlatılır.
Değişik toplumsal konuları ele aldığı öteki romanları, Yeşil Gölge, Başka Olur
Ağaların Düğünü ve Zühre Ninem'dir.
Samim Kocagöz, daha çok kendi memleketi olan Söke
yöresini ele aldığı romanlarıyla dikkati çeker. Bir Şehrin İki Kapısı, Yılan
Hikayesi, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz bu özelliği taşıyan romanlarıdır.
Kalpaklılar ve Doludizgin, Kurtuluş Savaşı'nın panoramasını çizen romanlar
olarak dikkati çekerler. İzmir'in İçinde ve Tartışma ise 27 Mayıs 1960'a 12
Mart 1971'e geliş nedenlerini ele alışlarıyla bu konulara değinmede ilklik
taşırlar.
Faik Baysal, ilk romanı Sarduvan' da bir köy romanı
yazarı görünümündedir. Onu izleyen Rezil Dünya ve Drina'da Son Gün ise II.
Dünya Savaşı yıllarını kapsayan romanlarıdır. Bu romanlarına Ateşi Yakanlar
eklenmiştir.
Roman yazma yönteminde değişiklik yapmaya başlayan
ilk yazarımız olan Ahmet Hamdi Tanpınar, romanlarında insana ve zamana önem
vermiştir. Mahur Beste, Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin
Dışındakiler, bireyden hareketle, hemen hemen Tanzimat döneminden başlayarak,
Milli Mücadele yıllarını da içine alan romanlardır. Huzur romanı yöntem
bakımından bilinç akışının ilk uygulanış özelliğini taşır. Tanpınar için önemli
olan geçmişte sahip olduğumuz kültür ve sanat değerleridir.
Abdülhak Şinasi Hisar ise Fahim Bey ve Biz,
Çamlıca'daki Eniştemiz, Ali Niyazi Bey'in Alafrangalığı ve Şeyhliği
romanlarında, kendisinin de tad alarak yaşadığı, geçmişte kalan yaşayışa
duyduğu özlemi dile getirir.
Halikarnas Balıkçısı, ilk romanı Aganta Burina
Burinata'da küçük yaşta başlayan deniz tutkusunu dile getirirken, Uluç Ali ve
Turgut Reis'te Osmanlı İmparatorluğu'nu denizlerde sınırlarını genişletmek için
yaptığı savaşları anlatır.
4. 1950'li Yıllar
1950'li yıllara gelindiğinde İkinci Dünya Savaşı
yıllarında yetişen köy çıkışlı, Köy Enstitülü yazarların köy ve kasaba
romanlarını yayımlamaya başladıkları görülüyor.
Yaşar Kemal (1922), Orhan Kemal (1914-1970), Fakir Baykurt (1929),
Talip Apaydın (1926), Kemal Tahir (1910-1973) bu konuların önde
gelen yazarları olarak yer alırlar. 1950-1960 yılları olarak, İlhan Tanus (1907), Necati Cumalı (1921), Tarık Dursun K. (1931), Oktay Akbal (1923), Tarık Buğra (1918-1996), Aziz Nesin (1915-1996), Attila İlhan (1925) ve Cengiz Dağcı (1920) sayılabilirler.
Köy çıkışlı yazarlar arasında adı ilk akla gelen
Yaşar Kemal, ilk romanı Teneke ile Çukurova'yı yazmaya başlamış onu, alışılmış
eşkiya tipini değiştiren İnce Memed I, II, III, IV izlemiştir. Orta Direk, Yer
Demir Gök Bakır, Ölmez Otu (Dağın Öte Yüzü I, II, III), Demirciler Çarşısı
Cinayeti, Yusufçuk Yusuf (Akçasazın Ağaları I, II), Yağmurcuk Kuşu, Kale
Kapısı, Kanun Sesi (Kimsecik I, II, III), Yılanı Öldürseler, Höyükteki Nar
Ağacı; Çukurova ile çevresini doğası, yaşam koşulları ve insanıyla anlattığı
romanlarıdır. Yazar bu romanlarında özellikle yöre dilini kullanmaya özen
göstermiştir. Binboğalar Efsanesi ve Ağrıdağı Efsanesi'yle destansı roman
örnekleri veren Yaşar Kemal, Çakırcalı Efe'de Batı Anadolu'ya yönelmiştir.
Gözlemlerine dayanarak Çukurova'yı yazarken bir yandan da 1951'de İstanbul'da
içine girdiği yeni çevreyi, bu çevrede yaşayan insanları, sorunlarını
gözlemlemeyi sürdürmüş, bu gözlemlerin sonucu olarak, İstanbul ve çevresini yansıtan
Deniz Küstü, Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar Da Gitti romanları ortaya
çıkmıştır. Son romanı Fırat Suyu Kan Akıyor Bir Baksana (Bir Ada Hikayesi I)
ile yeni bir çizgide görünüyor.
Yine Adana yöresinden olan Orhan Kemal de
romanlarında yaşadığı yöreyi yansıtmıştır. Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile ve
Dünya Evi romanlarını büyük ölçüde yazarın yaşamından çizgilerle oluşmuştur.
Daha çok geçim sıkıntısı çeken insanların yaşayışına eğilen yazarın Gurbet
Kuşları, Bereketli Toprakları Üzerinde, Kanlı Topraklar Murtaza, bu konuyu ele
aldığı romanlarıdır. Eskici ve Oğulları, Devlet Kuşu, Vukuat Var, Hanımın
Çiftliği'nde ise yoksulluğun aile yaşayışını etkileyişi ele alınmıştır.
Romanlarında konu çeşitliliği görülen yazar; Bir Filiz Vardı, Küçücük, Yalancı
Dünya, Sokaklardan Bir Kız'da genç kızların değişik nedenlerle içine düştükleri
kötü durumları ele almıştır. Romanımıza yeni bir konu olarak giren cezaevinin
Orhan Kemal'in Suçlu ve 72. Koğuş romanlarında ele alındığını görüyoruz.
Müfettişler Müfettişi ve Üç Kağıtçı'da da yönetimin, siyasal ortamın
eleştirisini buluyoruz.
Köy enstitüsü çıkışlı iki yazarımız Talip Apaydın
ile Fakir Baykurt da kendi yörelerini yazan roman yazarlarımız olarak
görünüyorlar.
Talip Apaydın'ın romanlarını Polatlı, Eskişehir,
Beypazarı yörelerinde ve çevre köylerinde geçer. Sarı Traktör romanıyla tanınan
yazar bu romanında köylerde başlayan traktör tutkusunu ele almıştır. Tarla
sulama sorununa değindiği Yarbükü, topkak sorununu yansıttığı Ortakçılar
(Ortakçının Oğlu), köylünün para bulmak içien kapıldığı boş inançlara yer
verdiği Define, Emmioğlu, tütünle uğraşanların yorgunluklarını yansıtan Tütün
Yorgunu, köyden kente göçü işlediği Kente İndi İdris, bir çobanın sıkıntılı
yaşayışını veren Yoz Davar, köye ve köylüye yönelik değişik sorunları veren
romanlarıdır. Vatan Dediler, Toz Duman İçinde ise Kurtuluş Savaşı'na yönelik
konularıyla değişiklik gösterirler.
Doğduğu yer olan Burdur yöresini romanlarının bir
bölümünde yansıtan Fakir Baykurt Yılanların Öcü romanıyla ün kazanmıştır. Köylü
muhtar ilişkisini ele aldığı Yılanların Öcü'nü izleyen Irazca'nın Dirliği, Kara
Ahmet Destanı bir Irazca üçlemesi oluştururlar. Kaplumbağalar, Amerikan
Sargısı, Tırpan ise Ankara yöresinde geçen romanlarıdır. Bu üç romanı arasında
Tırpan, konusu bakımından dikkati çeken bu romanda istemediği zengin bir köy
ağasıyla zorla evlendirilen genç kız, alışılagelindiği gibi kendisini aşmaz.
Tırpanla, evlendiği erkeği öldürür. Köygöçüren'de köylünün yoksulluğu, köylü
kentli karşılaştırılması yapılırken, Onuncu Köy' de köylüyü kalkındırma ele
alınır. Yüksek Fırınlar ve Koca Ren ise yazarın Almanya'da yazdığı romanları.
Kemal Tahir'in köye yönelik romanları, cezaevinde
yattığı Çankırı ve Çorum yöresinde geçer. İlk iki romanı Sağırdere ile
Körduman, bir köydelikanlısının iş bulmak amacıyla kente gelişini ve oradaki
yaşantısını anlatan romanlar olarak birbirlerini tamamlarlar. Yediçınar
Yaylası, Köyün Kamburu, Büyük Mal adlı romanlar değişik dönemlerde ağalık
kurumunu ele aldığı, ağalığın gelişmesini sergilediği romanlarıdır. Ağa-işçi
ilişkisinin ele alındığı a ğalığın değişik bir biçimde verildiği romanı da
Kelleci Mehmet'tir. Kemal Tahir'in öteki iki romanı Bozkırdaki Çekirdek'le
Rahmet Yolları Kesti'dir. Orhan Kemal'den sonra cezaevini Kemal Tahir'in üç
romanında görüyoruz. Yazarın ölümünden sonra yayımlanan bu üç romanı;
Namusçular, Dam Ağası ve Kadınlar Koğuşu'dur. Romanlarının bir bölümünde tarihe
yönelen yazarın, ilk romanı Devlet Ana'dır. XIII. yüzyıl Anadolu'sunu ele
aldığı bu romanı izleyen Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Yorgun
Savaşçı, Kurt Kanunu, Yol Ayrımı, Hür Şehrin İnsanları tarihsel olaylar
bakımından birbirlerini izlerler. Bu romanlarda XVI. yüzyıldan başlayarak,
Cumhuriyet döneminin otuzlu yıllarına gelinir. Son romanı Bir mülkiyet
Kalesi'nde de kendi yetişme koşullarını ve babasının çevresinde oluşan aile
yaşamını verir.
Sunullah Arısoy, Karapülçek adlı tek romanıyla köy
romanı yazarlarının arasına katılmıştır. Romanında köyde eğitim ve öğretim
sorununa değinir.
Bize altı roman bırakan İlhan Tarus'un Var Olmak,
Hükümet Meydanı, Vatan Tutkusu adlı romanları hazırlık döneminden başlayarak
Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcını konu alırlar. Yeşilkaya Savcısı ile Duru Göl
değişik konulu iki romanıdır. Yeşilkaya Savcısı, Cumhuriyet'in ilk yıllarında
genç bir savcının yöresi sırasında karşılaştığı güçlükleri yansıtırken, Duru
Göl'de Demokrat Parti yönetimindeki yıllarda karşılaşılan olumsuzluklar
üzerinde durulur.
Orhan Hançerlioğlu Anadolu'yla birlikte, kent
insanının sorunlarına da eğilen bir yazar olarak görünür. İlk iki romanı olan
Karanlık Dünya ile Ekilmemiş Topraklar Anadolu'nun sorunlarıyla ilgili
romanlarıdır. Kent insanının sorunlarını ele aldığı, İstanbul'da geçen
romanlarından ilke Büyük Balıklar'dır. Onu izleyerek Oyun, Kutu Kutu İçinde,
Yedinci Gün İstanbul'u eksen alarak kent insanının değişik sorunlarına
değindiği romanlarıdır.
Bu yıllarda kasaba romanının başarılı örneklerini
veren bir yazarımız da Necati Cumalı'dır. Romanlarının korularını kendi
yerleşim yeri olan Urla çevresinden almıştır. Bir üçlü oluşturan Tütün Zamanı,
Acı Tütün, Yağmurlar ve Topraklar'ın ikinci baskısı Zeliş adıyla yapılmıştır.
Bu üç romanında tütün ekicilerinin ve tütün işçilerinin sıkıntılarını yaşam
koşullarını, iki gencin binrbirlerine duydukları güçlü sevgiyle renklendirerek
verir. Aşk Da Gezer'de ise kasabadan kente dönerek, tiyatro çevresinin
sonlarının yaşantılarını, aşklarını, tutkularını yansıtır. Son romanı Viran
Dağlar'dır.
Daha değişik konulara değinen yazarlardan, Tarık
Dursun K. ilk romanı olan Ali Rıza Bey Aile Evi'nden başlayarak İnsan Kurdu,
Sabah Olunca, Denizin Kanı, Alçaktan Uçan Güvercin'de emekçilerin yaşayışları
ve geçim sıkıntıları üzerinde durmuştur. Kopuk Takımı'yla, Kayabaşı
Uygarlığının Yükselişi ve Birdenbire Çöküşü'nde Almanya'ya başlayan göçü ele
almıştır. Daha sonra yazdığı Bağışla Onları ve Ağaçlar Gibi Ayakta ise tiyatro
sanatçılarının yaşayışlarına yönelik romanlardır. Toplumsal konulu romanlarına
Kurşun Ata Ata'yı eklemek gerekir.
Bu yazarlar arasında bireye ve tarihe yönelen bir
yazar olarak Tarık Buğra'yı görüyoruz. Yazar ilk romanı Siyah Kehribar'da aydın
ve sanatçı insanın, yaşamda umduğunu bulamamak yüzünden içine düştüğü çıkmazı
ve başkaldırışını verir. Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara'da romanlarıyla da
Kurtuluş Savaşı'nı yazan yazarlar arasına katılır. Bu iki romanı tamamlayan
Firavun İmanı Sakarya Savaşı'ndan yararlanan çıkarcılarla yiğitlik
gösterenlerin ele alındığı romanıdır. Osmancık'ta ise Osmanlı devletinin
kuruluşuna döner. Gençliğim Eyvah ve İbiş'in Rüyası daha değişik konulu romanlarıdır.
İbiş'in Rüyası'nda ünlü tiyatro sanatçımız Naşit'in yaşamından bir kesit
buluyoruz.
Tarık Buğra gibi, bireye yönelen bir roman yazar da
Oktay Akbal'dır. Garipler Sokağı, Suçumuz İnsan Olmak ve İnsan Bir Ormandır,
Düş Ekmeği adlarını taşıyan dört romanı olan Akbal ilk romanında İkinci dünya
Savaşı yıllarında Fatih semtinde orta halli insanların yaşadığı bir sokağı,
orada yaşayanlarla birlikte anlatır. Suçumuz İnsan Olmak'la, İnsan Bir
Orman'dır da ise değişik biçimde evlilik konusuna değinmiştir.
Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez adlı
romanlarıyla 1950-1960 yılları romanı yazarları arasına katılan Attila İlhan,
bu romanlarında kent isnanının yaşayışına, soranlarına eğilmiştir. Bu iki
romanını izleyerek yayımlanan Kurtlar Sofrası, yazıldığı 1954-1961 yılları
arasındaki çalkantıları, ülkeyi 1960'a götüren olayları kapsar. Aynanın
İçindekiler dizisini oluşturan Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak,
Der Saadet ve Sabah Ezanları'nda ise Balkan Savaşı, Birinci Dünya sAvaşı ve
Kurtuluş Savaşı'na değin geriye döner. Gerek kurgusu gerekse konusu ile en
değişik romanı, cinselliği değişik bir biçimde ele aldığı Fena Halde Leman'dır.
1950-1960 yılları arasında Aziz Nesin bir gülmece
ustası olarak ayrı yer alır. Gülmeceye yönelişi daha çok geçim koşullarına
bağlayan Nesrin, romanlarında değişik konulara değinmiştir. Beğendiği
konulardan biri, Kadın Olan Erkeğin Hatıraları ve Erkek Sabahat romanlarında
işledği kadın-erkek ilişkileridir. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Tek Yol, Surname,
Saçkıran cezaevini anlattığı romanlarıdır. Daha değişik konulu zamanlar olarak,
çocuk eğitiminin ve kimi değer yargılarının eleştirildiği, Şimdiki Çocuklar
Harika; insanların birbirlerini aldatmalarının, daha verilerin sürüp gideceğini
ele aldığı Zübük, sosyete olarak geçinenlerin iç yüzünü verdiği Tatlı Betüş,
futbolun kitleleri nasıl kendine bağladığını verdiği Gol Kralı'nı görüyoruz.
Bu yılların yazarları arasında Cengiz Dağcı Türkiye
dışındaki Türklerle ilgili romanlarıyla tanınmıştır. Romanlarında kendisinin de
katıldığı İkinci Dünya Savaşı yıllarında Kırım Türklerinin çektikleri
sıkıntıyı, onlara yapılan eziyetleri dile getiren yazar, genelde özyaşam
öyküsel romanlar yazmıştır. Birbirini tamamlayan iki romanı olan Korkunç Yıllar
ve Yurdunu Kaybeden Adam'la tanınan Dağcı, bu romanlarını izleyerek Onlar da
İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, O Topraklar Bizimdi, Kolkoz'da Hayat, Dönüş,
Genç Timuçin, Badem Dalında Asılı Bebekler, Üşüyen Sokak, Anneme Mektuplar
romanlarını yazmıştır.
Bu yılların yazarları arasında, Yabancılar'la bir
kasaba romanı örneği veren, Kaçaklar'da kent yaşayışında yeni kuşağı ele alan
Kemal Bekir'i sayabiliriz. 1997'de yayınladığı Kanlı Düğün'le yeniden kasabaya
dönmüştür.
5. 1960'lı Yıllar
1960'lı yıllara değin toplumcu genç, gerçekliğin
gittikçe ağır bastığı romanımızda, bu yıllardan sonra ele alınan konulardaki
çeşitlenmeyle birlikte, roman yazma yönteminde de bir değişme, gelişme göze
çarpar. 1960'tan başlayarak geçirilen siyasal, toplumsal ve ekonomik
değişmeler, bunların sonuçları, yazarların üzerinde durup ele aldığı konular
olarak görülür.
1960-1970 yılları arasında dikkati çeken yazarlar
olarak, Hasan İzzettin Dinamo (1909-...... ), Mehmet Seyda (1919-1976), Rıfat Ilgaz (1911-1982), Yusuf Atılgan (1921-1989), Yaman Koray (1934), Nezihe Meriç (1925), Emine
Işınsu (1938), Peride Celal (1915)'i sayabiliriz.
Hasan İzzettin Dinamo, sekiz ciltlik Kutsal İsyan'la
tanınmıştır. Birinci Dünya Savaşa'ndan başlayarak Kurtuluş Savaşı'nı konu alan
bu romanı, yedi ciltlik Kutsal Barış tamamlar. Bu romanda da düşmanın İzmir'de
denize dökülmesinden başlayarak Atatürk'ün ölümüne değin geçen dönemi buluruz.
Türk Kelebeği ile Savaş ve Açlar, savaş yıllarını daha değişik yönden ele alan
iki romanıdır. Türk Kelebeği savaşı, esir düşenler yönünden ele alırken, Savaş
ve Açlar, Birinci Dünya Savaşı ve öncesinde, zenginlerin daha zengin olup
yoksulları sömürüşünü ele almıştır. Savaş ve Açlar'ı izleyerek yayınlanan Öksüz
Musa, Açlık, Musa'nın Mapusanesi, Koyun Baba, Musa'nın Gece Kondusu, yazarın
babasını ve ağabeyi'ni yitirdikten sonra yaşamının evrelerini veren
romanlardır. Romanlarda yazarın yaşamıyla birlikte toplumun geçirdiği evreleri
de buluruz.
Mehmet Seyda'nın bir üçlü oluşturan Bir Gün
Büyüyeceksin, Yaş Ağaç ve Cinsel Oyun adlı romanları bir aile romanı niteliği
taşır. Bu romanlarda içinde Aile ve Yakın çevredeki çekişmelerin çocuğun
yetişmesini etkileyişi ele alınmıştır. Yine aile romanı niteliği taşıyan bir
romanı da Ne Ekersen'dir. Yanar Taş'la, İhtiyar Gençlik daha değişik konuda
görünürler. Yanar Taş, askerliğini yaptığı Zonguldak ve dolaylarındaki
izlenimlerine dayanırken, 1932-1933 yıllarını kapsayan İhtiyar Gençlik,
ideolojik akımların etkisini konu alır.
Aylak Adam ve Anayurt Oteli adlarını taşıyan iki
romanıyla bu yılların yazarları arasında yer alan Yusuf Atılgan'ın iki romanı
da toplumsal eleştiriye dayanır. Aylak Adam'da Büyük kent aydınının
tedirginliği, Anayurt Otelin'de de bir kasaba otelinde katiplik yapan ve
yaşamındaki tekdüzelikten bunalan gencin yaşayışı yer alır.
Yaman Koray'ı, Halikarnas Balıkçısı'nın başlattığı,
konusunu denizden, deniz insanlarından alan roman yazma eğilimini sürdüren bir
yazar olarak görüyoruz. Denizi, doğa güzellikleriyle sevdiren, denizle iç içe
olan balıkçılar, deniz kıyısında yaşayan köylülerin yaşamlarını veren yazar,
Deniz Ağacı, Gelin Taşı, Mola adlı romanlarında Erdek ve Kapıdağ yöresini
vermiştir. Büyük Orfoz'da ise Marmaris'e geçmiş, bireye yönelmiştir.
Sığırcıklar ve Badanalı Yüzler'de karaya dönen Yaman Koray, Sığırcıklar'da yine
Erdek'te ve Zeytin bahçelerinde çalışan işleri günlük yaşayışlarını, çalışma
koşullarını verir. Badanalı Yüzler, haftanın belli olmayan dört gününde,
değişik kişiler arasındaki olaylar, konuşmalarla düzenlenmiş bir romandır.
Bu yıllarda gülmece yazarı olarak tanınan Rıfat
Ilgaz, ilk üç yapıtı Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş (Pijamalılar), Meşrutiyet
Kıraathanesi adlı romanlarına kendi yaşadığı çevreyi ve olayları konu olarak
almıştır. Gülmece romanlarından sonra yazdığı Karadenizin Kıyıcığında, Halime
Kaptan, Karartma Geceleri, Sarı Yazma ve Yıldız Karayel yine kendi yaşayışından
izler taşıyan toplumcu-gerçekçi romanlarıdır. Toplumcu gerçekçi romanlarına
Apartman Çocukları'nı ekleyebiliriz.
Kadın yazarlardan Emine Işınsu, Küçük Dünya adlı
romanıyla adını duyurmuş, Azap Toprakları, Tutsak, Çiçekler Büyür adlı
romanlarıyla dış Türklere yönelmiştir. Azap Toprakları'nda Batı Trakya'da
yaşayan Türklerin, Tutsaklar'da Kerkük Türklerinin, Çiçekler Büyür'de de
Deliorman-Rodop Türkleri'nin çektikleri sıkıntılar dile getirilir. Sancı ve
Canbaz romanlarıyla Türkiye'ye dönen yazar, Sancı'da 1970 yıllarındaki öğrenci
olaylarını, Cambaz'da toplumsal ve ekonomik değişimler geçiren Türkiye'nin
sorunlarla dolu bir dönemini kendi siyasal görüşleri açısından değerlendirir.
Nezihe Meriç, Korsan Çıkmazı ile bu yılların
yazarları arasında yer almıştır. Romanda, 1970'li yıllarda daha yoğunlaşan,
kadının ekonomik ve cinsel yönden erkeklerin baskısından kurtulma sorununa
değinmiştir. Uzun bir aradan sonra yazdığı ikinci romanı Alagün Çocukları adını
taşır.
Romanlarında daha çok burjuvaziyi eleştiren Peride
Celal, "yazı hayatında ikinci başlangıç" dediği roman yazarlığına Üç
Kadının Romanı ile başlamıştır. Gecenin Ucundaki Işık, Güz Şarkısı adlı
romanlarıyla 1960-70 yılları yazarları arasında tanınmış, Evli Bir Kadının
Günlüğünden, Üç Yirmidört Saat, Kurtlar adlı romanlarıyla 1990'lı yıllara
gelmiştir. Son romanı Bir Hanımefendi'nin Ölümü'dür (1995).
6. 1970'li Yıllar
1970-1980 yılları arasında roman yazarları sayısında
büyük bir artış görülüyor. Yazan sayısındaki artışla birlikte, romanlarda ele
alınan konularda çeşitlenme, yazanların toplum sorunlarına eğilişteki artış
göze çarpıyor. Bir yandan köy ve köylü sorunları sürerken, bir yandan da
yazarların sıkıntısını çektikleri 27 Mayıs ve 12 Mart olayları ele alınıyor.
Belgelere dayanarak yazılan tarihsel romanlarla birlikte Almanya'ya göçün
değişik bir yanıyla girdiği romanlar görülüyor. Türkiye'den Almanya'ya
getirilen çocukların dil sorunları, anne babalarının iş yaşamlarında
karşılaştıkları sorunları, sıla özlemi, Alman topluluğuna uyum sağlamada
çekilen sıkıntılar yazarların üzerinde durdukları konular oluyor.
Bu yılların dikkat çeken yazarları olarak; Abbas
Sayar (1923-1986), Erol Toy (1936), Bekir Yıldız (1933-1998), Muzaffer İzgü (1933), Oğuz Atay (1934-1977), Ümit Kaftancıoğlu (1935-1980), Selim İleri (1949), Melih Cevdet Anday (1915), Erdal Öz (1935), Demir
Özlü (1935), Çetin Altan (1926), Oktay Rıfat (1914-1988), Vedat Türkali (1919), Ferit Edgü (1936), Necati Tosuner (1944) ve kadın yazarlarımızdan
Adalet Ağaoğlu (1929), Sevgi Soysal (1936-1976), Güney Dal (1944), Pınar Kür (1943)'ü sayabiliriz.
Abbas Sayar, 1970–1980 yılları yazarlarının sanatı
toplumdan soyutlamayanlar arasında yer alır. İlk romanı Yılkı Atı'nda,
yılkılığa bırakılmış bir atın öyküsünü anlatan Abbas Sayar, Çelo ve Can
Şenliği'nde değişik açılardan köy yaşayışını, Dik Bayır'da da köy yaşayışıyla
birlikte, köyden kente ve Almanya'ya göçü ele alır. Yine toplumsal konulu bir
başka romanı da Tarlabaşı Salkım Saçak'tır.
Erol Toy bu yılların belgelere dayalı olarak tarihe
yönelen yazarı özelliğini taşır. İlk romanı iki ciltlik Toprak Acıkınca,
Kurtuluş Savaşı'nı Batı Anadolu'da verilen mücadeleyle yansıtırken, topraksız
köylünün geçim sıkıntılarına değinir. İkinci romanı, yine iki ciltlik Azap
Ortakları, Timur-Yıldırım çatışmasından sonra beyliklerin içine düştüğü
bunalımı yansıtır. Belgesel konulu romanlarına Kuzgunlar Ve Leşler, Zor oyunu
ile Yitik Ülkü'yü ekleyebiliriz. Kuzgunlar ve Leşler, beylikleri, Türkmenlerin
yaşayışlarını, törelerini, beyliklerin sarayla olan ilişkilerini; Zoroyunu
1938'de Atatürk'ün ölümünden başlayarak 1977 seçimlerine değin geçirilen
evreyi, Yitik Ülkü'de Mustafa Reşit Paşa'nın Paris'e gidişinden, Mustafa Kemal
Paşa'nın Anadolu'ya geçişine kadar ki dönemi yansıtır.
Tarihsel konulu romanlarının dışında kalanlardan
Gözbağı 1928'den başlayarak 1970'e değin Türkiye'deki işçi hareketlerini,
İmparator, Türkiye'de egemen sınıfın gelişimini; Kördüğün, 1960'tan sonra
yaşanan toplumsal, siyasal bunalımı, Acı Para, Ege Bölgesinde bir kasaba
yaşantısını verir. Son Seçim ve Doruktaki Öfke ise Toprak Acıkınca'dan sonra
köylünün değişik sosyal yapısını ele aldığı romanlarıdır.
Tutunamayanlar adlı romanıyla roman yazarlığında bir
atılım yapan Oğuz Atay, bu romanıyla değişik bir psikolojik roman örneği
vermiştir. Genelde küçük burjuvanın düşünce biçimi ve davranışlarının
eleştirildiği roman yer yer ironik bir anlatımla sürdürülür. Romanda,
başkişinin niçin tutunamayanlardan biri olduğunu ve kendini öldürdüğünü
öğreniyoruz. Aynı çizgide olan ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar'dan sonra
yayınladığı Bir Bilim Adamının Romanı ise Prof.Mustafa İnan'ın yaşam öyküsünü
anlatan başarılı bir yaşam öyküsü romanı örneğidir.
Ümit Kaftancıoğlu'nun toplumsal konulu iki romanı
vardır. Yelatan ve Tüfekliler. Yelatan'da değişik sorunlarıyla köylünün
yaşamını dile getirirken, Tüfekliler'de devletin eğitim ve öğretime,
öğretmenlere karşı ilgisizliğine değinmiştir.
Türkler Almanya'da ve Halkalı Köle romanlarıyla bu
yılların yazarları arasına katılan Bekir Yıldız, ilk romanında Almanya'da
geçirdiği dört yıldaki gözlemlerine dayanarak, orada çalışan işçilerin
sorunlarını, Alman'lardaki yabancı düşmanlığını gözler önüne serer. Halkalı
Köle'de ise evlilik kurumunun eleştirilecek yanlarını ortaya koyar, Bu
romanlarına seksenli yıllarda Aile Savaşları, Kerbela ve Darbe eklenmiştir.
Her Gece Bodrum romanıyla kendini tanıtan Selim
İleri, bu romanıyla bir anlık roman örneği vermiş ve bilinç akışını
kullanmıştır. Kişisel güncelerine dayanarak yazdığı bu romanını izleyerek Ölüm
İlişkileri ve Cehennen Kraliçesi yayınlanır. Kişilerin ön planda olduğu bu
romanlardan sonra yayınladığı Bir Akşamın Alacası'nın "siyasi bir
söylev" olduğunu belirleyen yazar, Mavi Kanatlarınla Benim Olsaydın ve
Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba, İki El Rovelver adlı romanlarıyla günümüze
gelmiştir.
Melih Cevdet, Erdal Öz, Çetin Altan, Oktay Rifat 12
Mart öncesi ve sonrası olaylara değinen yazarlar olarak dikkati çekerler.
Melih Cevdet, II.Abdülhamit döneminden kalma bir
ailedeki maddi ve manevi çöküşü veren ilk romanı Aylaklar'dan sonra yazdığı
Gizli Emir'de 12 Mart öncesi yaşanan tedirginliği, yazarları, şairler,
sanatçılar, ressamlar çevresinde geliştirmiştir. İlgi uyandıran bu romanlarına
İsa'nın Güncesi ve Raziye eklenmiştir.
Çetin Altan, Büyük Gözaltı ve Bir Avuç Gökyüzü
romanlarında 12 Mart sonrasındaki tutuklamalar üzerinde durur. Toplumsal
eleştirilere yöneldiği öteki romanları, Küçük Bahçe ve Viski'dir.
Oktay Rifat, Bir Kadının Penceresi romanında kadın
açısından cinsellik sorununu ele alırken, dolaylı olarak 12 Mart'a değinmiştir.
Bu romanı izleyen Danaburnu ile Boğaziçinde Bir Kral Lear'de de cinsellik
sorunlarına değinen bir yazar olarak görünür.
Erdal Öz, özellikle Yaralısın'da yaşadığı olayların
bir yansımasını verir. Romanda yalnızca okuduğu kitaplar yüzünden tutuklanan
bir gencin tutukluluk günleri ve cezaevinin durumu sergilenir. İki önemli
romanı da Gülünün Solduğu Akşam ve Odalarda'dır.
Vedat Türkali ise Bir Gün Tek Başına adlı romanında
27 Mayıs 1960'tan önce devrimi hazırlayan olaylar ve toplumdaki çalkantıları
vermiştir. Mavi Karanlık, Yeşilçam Dedikleri, Türkiye romanlarıyla da değişik
toplumsal konulara değinen bir yazarımızdır.
Ferit Edgü, sonradan Hakkari'de Bir Mevsim adıyla
birleştirilen Kimse ve O romanlarında bu yıllarda yeniden köy konusuna dönen
bir yazar olarak görünür. Romanlarda, Hakkari'nin bir dağ köyü olan Pinkemis'te
tek başına köylülerle bir arada kalan öğretmenden hareket ederek; köy
gerçeklerini sergilediği gibi, aydın-köylü ilişkisinde iletişim
sağlanabileceğini ortaya koymuştur.
Bu yıllarda Almanya'ya göçü değişik yönleriyle konu
edinen yazarlar arasında yer alan Güney Dal, İş Sürgünleri, E 5 romanlarıyla
adını duyurmuş, daha sonra Memeleri Büyüyen İşçi, Buzul Döneminden Haberler
adlı romanlarını yayınlamıştır. Almanya'ya göçe Fethi Savaşçı, Almanlar Bizi
Sevmedi; Necati Tosuner, Sancı Sancı; Özdemir Başargan, Gurbet Sonra
romanlarıyla katıldılar.
Bu yılların gülmece yazarı ise Muzaffer İzgü'dür.
Daha çok öyküye yönelen yazarın, gözlemlerine dayanarak yazdığı üç romanı
vardır. Gecekondu, İlyas Efendi ve Halo Dayı. İlk romanı olan Gecekondu'da,
Güney Anadolu kentlerinden birinde gecekondu halkının yoksul yaşantısını verir.
İlyas Efendi, bir nüfus memurunun para-sızlık yüzünden çektiği sıkıntıyı
yansıtır. Halo Dayı da köyden kente göçü konu alan bir romanıdır. Gülmecenin
işlevinin güldürmek değil, olaya parmak basmak olduğu görüşünü romanlarına
yansıtmıştır.
Kadın yazarlarımız olarak da Sevgi Soysal, Adalet
Ağaoğlu ve Pınar Kür dikkati çekerler.
Sevgi Soysal, Yürümek, Yenişehir'de Bir Öğle Vakti,
Şafak adlı üç romanıyla anılmak-tadır. Yürümek, bir kadınla bir erkekten
hareket edilerek kadınlık sorunlarının ele alındığı bir romandır. Yenişehir'de
Bir Öğle Vakti'nde 27 Mayıs 1960'a yakın bir tarihte Yenişehir'de öğle vakti
bir kavağın devrilişini anlatılırken bir dönem Türkiye'sinin panaroması
çizilir. Şafak ise 12 Mart olayını ve 12 Mart'a götüren olayları süzgeçten
geçiren bir romandır. Tamamlayamadığı son roması Hoş Geldin Ölüm'dür.
Romanlarında bir şeyden hareket ederek tarihsel ve
toplumsal koşullar içinde genele geçen Adalet Ağaoğlu, bilinç akışı yönteminin
olgun örneklerini vermiştir. Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Yaz Sonu ve Hayır
adlı romanları 1930'lu yıllardan günümüze gelerek, aydın kişilerin sorunlarını
ve bunalımlarını veren romanlardır. Fikrimin İnce Gülü ise, işçilerin
sorunlarını, Almanya'ya göçü ele aldığı romanıdır. Son romanı, kendisinin
"oda romanı" olarak adlandırdığı Ruh Üşümesi. Bu roman kendisinin de
belirttiği gibi, erotizmin Türkçe'yle estetik bir biçimde anla tılması
denemesidir.
Ağırlığı kadın sorunlarına veren Pınar Kür, Küçük
Oyuncu, Asılacak Kadın, Yarın Yarın, Bir Cinayet Romanı, Bitmeyen Aşk
romanlarıyla yankı uyandırmıştır. Romanlarında değişik yönden kadınların
karşılaştıkları sorunları ele alırken, aşkı da değişik biçimde verişiyle
dikkati çeker.
1970-80 yılları arasındaki yazarlara, romanlarında
köy konusunu sürdüren Ömer Polat, Sara Göl, Mahmudo İle Hazel, Dilan; Yusuf
Ziya Bahadırlı, Güllüceli Kazım, Güllüce'yi Sel Aldı, Gemileri Yakmak, Gecenin
Karanlığında, Açılan Kapılar, Titanikte Dans romanlarıyla katılırlar.
Değişik toplumsal konulara değinen yazarlar
arasında; İdamlıklar, Ter Adamları, Linç, Patrona, Dimitrof Geçiyor romanlarıyla
Kerim Korcan'ı; Asya, Yağmur Sıcağı, Cadı Fırtınası romanlarıyla Demirtaş
Ceyhun'u; Bir Uzun Sonbahar, Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları, Bir Yaz
Mevsimi Romansı, Tatlı Bir Eylül romanlarıyla Demir Özlü'yü; Gurbet Yavrum,
Alnında Mavi Kuşlar, Genç Kız ve Ölüm, Mavi Maske romanlarıyla Aysel Özakın'ı;
47 liler, Berlin'in Nar Çiçeği romanlarıyla Füruzan'ı; Ankara'da Ölüm, Aziz
Sofi, Fetva Yokuşu, Savaş Günlüğü, Siyah Perdeli Evler romanlarıyla Durali
Yılmaz'ı; Eşiktekiler, Aşamalar, Sendika, Garip Bir Dava, Bir Feministin Doğuya
Yakın Portresi, Ad Semud Medyen, Yol romanlarıyla Afet Ilgaz'ı; Öfke, Umut
Zamanı, Acının Askerleri, Kalanlar ve Gidenler, Ve O Güzel Kadının Çocukları,
Baraka, Ateş Uykusu romanlarıyla Burhan Gürel'i sayabiliriz.
7. 1980'li Yıllar
1980-90 yılları arasında, en çok dikkati çeken adlar
olarak Orhan Pamuk (1952), Ahmet Altan (1950), Mehmet Eroğlu (1948), Ahmet Yurdakul (1954), Latife Tekin ve Ayla Kutlu (1938) görünüyorlar.
Cevdet Bey ve Oğulları romanıyla 80'li yılların başında
adını duyuran Orhan Pamuk, bu romanında bir aileden hareket ederek, 1900'lerden
başlayan geniş bir zaman dilimi içinde, Türkiye'nin toplumsal yaşamından
kesitler verir. Bu romanını izleyerek yayımlanan Sessiz Ev'le, Beyaz Kale
birbirinin devamı iki roman niteliği taşırlar. Sessiz Ev, teknik yönden de
değişiklik gösteren bir romandır. Romanda, değişik karakterde üç kardeşin
babaannelerinin evinde geçirdikleri bir haftada yaşanan olaylar anlatılırken,
kişilerden hareket edilerek Tanzimat dönemine değin geri dönülmüş-tür. Beyaz
Kale, üç kardeşten biri olan tarih araştırmacısı Faruk Danvenoğlu'nun bir
arşivde bulduğu XVII. yüzyılla ilgili yazmanın metninden ortaya çıkmıştır.
Değişik bir yöntemle yazılan Kara Kitap'ın konusu daha değişiktir. Romanda
eşini yitiren bir erkeğin, onu bulmak için gösterdiği çabayı izlerken, yazarın
kültür birikimini yansı-tan geniş ansiklopedik bilgi buluyor, insanın
kişiliğini oluşturamayış nedenlerinin irdelenişini görüyoruz. Yeni Hayat
romanında da okuduğu bir kitaptan çarpıcı biçimde etkilenecek, kitapta umut
veren yaşamı bulmak için sürekli otobüs yolculuğu yapan roman kişisinin bakış
açısıyla toplumdaki hızlı değişme veriliyor.
Dört Mevsim Sonbahar'la dikkatleri çeken Ahmet
Altan, özyaşamöyküsü romanı özelliği taşıyan yapıtında, bir roman yazarının
gösterdiği çabayı, çektiği sıkıntıyı, içine düştüğü umarsızlıkları gösterirken,
yakın çevresinden oluşturduğu roman kişilikleri arasındaki ilişkileri ve 12
Eylül 1980 öncesi olaylarından kesitler verir. romana çekicilik veren, anlık
olayların çokluğu ve ironidir. Yine 12 Eylül öncesi ideolojik olayların
verildiği Sudaki İz'de de ironi sürerken inancın insan üzerindeki etkisinin
boyutları sergilenir. Roman okurken birbirini izleyen, ancak aralarında ilgi
yokmuş gibi görünen olaylar sonuçta bir bütünlük oluşturur. Yalnızlığın Özel
Tarihi, mutsuz insanların mutluluğu arayışını veren bir roman olarak görünüyor.
Büyük bir zevksizlik yaşayan roman kişilerinden biriyle İttihat ve Terakki'ye
kadar inen yazar, insanların yaşamındaki acıları, yıkılışları veriyor. Son
roman Kılıç Yarası Gibi'de zaman bakımından daha geriye, yirminci yüzyıl
başlarında Osmanlı dönemine değin iniyor. Şeyh Yusuf efendi'nin düğünü ve
Ermenilerin Osmanlı Banka-sı'nı basmalarıyla başlayan romanda, Şeyh Yusuf
Efendi ailesiyle Reşit Paşa ailesi arasındaki ilişkilerle bir dönem
yansıtılıyor.
Romanlarında, özellikle yetmişli yılların gençliğini
sorgulayan tutumuyla dikkatleri çeken Mehmet Eroğlu ilk romanı Issızlığın
Ortasında'da 12 Mart 1971 öncesi ortaya çıkan eylemci genç tipi üzerinde
dururken, yetmiş kuşağını başarısızlığa sürükleyen nedenleri veriyor. Romandaki
kişilerin yaşamlarını sürdürmeleri bakımından Issızlığın Ortasında'nın devamı
olan Geç Kalmış Ölü'de insanların alın yazılarına egemen olmak için
gösterdikleri çabayı, insanı tanımlaştırma eğilimi üzerinde duruyor. Aynı
temayı, insan ilişkileri açısından ele aldığı üçüncü zamanı Yarım Kalan
Yürüyüş'te yetmişli yıllardaki öğrenci olaylarına dayalı bir romanıdır. Değişik
kurgu yöntemiyle de dikkati çeken bu romanda olaylar, roman kişilerinin
izlenimleri olarak okuyucuya sunulmuştur. Eroğlu'nun daha değişik bir içerik ve
kurguyla yazdığı roman Adını Unutan Adam'dır. Yazar, bu romanını
İsrail-Filistin mücadelesine dayandırmıştır. romanda Filistinli dostlarına
katılan İsrailli bir gencin yakalandıktan sonraki tutumu ve yaşamı verilir.
Romanda düşsel bir bakış açısı ve kurgu egemendir. Son romanı Yürek
Sürgünü'dür.
1980'li yılların köy kökenli kadın yazarı olarak
dikkati çeken Latife Tekin, gerçeği fanstatik ögelerle birlikte verdiği Sevgili
Arsız Ölüm romanıyla tanınmıştır. Köyden kente göçü anlattığı bu romanında
köylülerin geleneksel yapılarını, kentte içine düştükleri çıkmazları gözler
önüne serer. Bu romanını izleyen Benci Kürtün Çöp Masalları da benzer
konudadır. Romanda kırsal kesim insanlarının kente yerleşme mücadeleleriyle
birlikte, çarpık kentleşme üzerinde durulur. Gece Dersleri'nde 12 Eylül öncesi
olaylara değinen Tekin, romanın kurgusuyla da ilgi çekmiştir. Belli bir olaylar
dizisi olmayan roman, baş kişisinin bakışçısıyla ve mektup türünden geniş
ölçüde yararlanılarak düzenlenmiştir. Buzdan Kılıçlar'la, Aşk İşaretleri'nde
yeniden kentin kenar semtlerine döndüğünü görüyoruz. Buzdan Kılıçlar'la yoksul
insanların para kazanmak için gösterdikleri çabaya, kent yaşamına uyum
sağlayabilmek için karşılaştıkları sorunlara değinirken simgesel kişiler ve
anlatımlar sürdürdüğü Aşk İşaretleri'nde bir kenar mahallede yaşayan dört
gencin kendilerinden büyük birine kapılıp, yaşamı ve dünyayı anlamak için
giriştikleri serüveni anlatıyor. Latife Tekin'in masalsı anlatımı da
romanlarına ayrı bir özellik veriyor.
1980'li yazarlar arasında Kaçış romanlarıyla Ayla
Kutlu, kadın sorunlarından çok kadını yazan bir roman yazarı olarak dikkati
çeker. Romanlarında kadınların eksik ve yanlış algıladıklarını yansıtmayı
amaçlamıştır. Kadınları bu yönden ele alırken siyasal yaşamımızda geçirilen
evrelerden de uzak kalmadığı dikkati çekiyor. Bu bağlamda; Kaçış'ta Demokrat
Parti'nin başka son dönemini; Islak Güneş'te çok partili dönemin başlangıcını;
Cadı Ağacı'nda 1971 öncesini, Tutsaklar'da 1971 olayını ve duruşmaları
buluyoruz. Bir Göçmen Kuştu O'da Osmanlı'nın sonlarına değin inerek Cumhuriyet
dönemine gelen yazar, Kadın Destanı'nda, Galgamış Destanı'nın bir ögesinden
hareket ederek daha gerilere gitmiştir. Bu romanın ilgi çeken yanı, geleneksel
destan biçimi kullanılarak, koşuk biçiminde yazılmış olmasıdır. Şiirsel bir
dille yazılan romanda, kadına bakış politikası irdelenip, günümüz kadınlarına
değin gelen sorunlar söz konusu edilmiştir.
1980-90 arası yıllarda yapıtlarını yayımlayarak
romanımızı konu çeşitliliği ve kurgu değişikliği yönünden zenginleştiren,
tanıyabildiğimiz roman yazarları olarak; Kahramanlar Ölmeli, Yorgun Çanlar,
Karsa'nın Seyir Defteri romanlarıyla Ahmek Yurdakul'u; Balık İzlerinin Sesi,
İki Yeşil Su samuru, Kumral Ada Mavi Tuna romanlarıyla Buket Uzuner'i;
Çocukluğun Soğuk Geceleri, Yaşamın Ucuna Yolculuk'la Tezel Özlü Kıral'ı; Dağın
Öte Yüzü'yle Erendiz Atasü'yü; Pasifik Günleri, Orplue, Deniz Kenarında
Pazartesi, Aşık Papağan Barı romanlarıyla Nazlı Eray'ı; Geç Başlayan Yargılama,
Korugan, Kiracı, Teslim Ol Küçük, Vidalar romanlarıyla Sulhi Dölek'i; Korkma
İnsancık Korkma ile Turgut Özakman'ı; Kardelen, Turnalar, Gökyüzüne Akan Irmak,
Yediveren romanlarıyla Öner Yağcı'yı; Mutfak Çıkmazı, Peygamber'in Son Beş
Günü, Bıyık Söylencesi'yle Tahsin Yücel'i; Bin Çağ Yangını, Son İki Eylül'le
Hulki Aktunç'u; Yaseminler Tüter mi Hâlâ, İşkenceci, Paslanmış Nesih, Viva La Monte Yaşasın Ölüm),
"Nuke" Türkiye romanlarıyla Alev Alatlı'yı; Tuhaf Bir Kadın,
Karanlığın Günü, Mektup Aşkları'yla Leyla Erbil'i; Dalyan, Yalnız mısın, Soğuk
Tüylü Manto romanlarıyla Güven Turan'ı sayabiliriz.
8. 1990'lı Yıllar
1990'lı yılların en ilgi çeken yazarları
Boğazkesen'le Nedim Gürsel; Engereğin Gözündeki Kamaşma'yla Zülfü Livaneli;
Meyyalı ile Hıfzı Topuz oldular.
Belgeleri, anılara dayanarak yazdıkları
romanlarında, tarihimizde oldukça geriye dönüyorlar. Nedim Gürsel, içinde
yaşadığı günler ve olaylarla; geçmişi bir arada verdiği Boğazkesen'de Fatih'in
İstanbul'u alışını yansıtırken, onu padişah olmasının yanı sıra, özel yaşamıyla
bir insan olarak değerlendirişiyle de dikkati çekiyor. Zülfü Livaneli,
romanında saraylarda çevrilen entrikaları, valide sultanların egemenliğini
veriyor. Hıfzı Topuz da Pertevniyal Valide Sultan'ın anılarından yola çıkarak
Abdülaziz ve Abdülmecit dönemlerini yine saraya yakın çevrelerle veriyor.
Bu yazarların yanısıra; Ölü Erkek Kuşlar, Yeni Yalan
Zamanlar, Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm romanlarıyla İnci Aral; Kedi Mektupları,
Hiçbir yere Dönüş'le Oya Baydar; çingenelerin yaşayışını gözlemlerine dayanarak
yazdığı Ağır Roman ve Fındık Sekiz'le Metin Kaçan; Bir Düş müydü O İzmir'le
Dinçer Sümer; Bağdat Yollarında'yla Güneli Gün; Saç'la Aydın Hatipoğlu; Adı
Aylin'le Ayşe Kulin; Kabuk Adam'la Aslı Erdoğan; Geniş Mavi Bir Gök'le Işıl
Özgentürk adlarını duyuran ve ilgi gören yazarlar olarak görünüyorlar.
1980 sonrası yazarlarıyla ilgili bir genelleme
yaparsak, ilk önemli nokta, romanımızın klasik yapısından uzaklaştırılarak,
yeni bir kurgu kazanması oluyor. Daha çok bireyden hareket ederek topluma,
toplumu ilgilendiren olaylara yönelen yazarlar, insanı birey olarak ve toplum
içindeki yeriyle vermekte başarılı olmuşlardır. Ayrıca, romanlarda simgesel
anlatım ve kurguya yer verilmesi de roman yazarlığında yeni bir aşamadır.
Bireye önem verilmesi, romanda genellikle birinci kişi anlatımının kullanılarak
yazarın aradan çekilmesine yol açmıştır. Bu yıllarda 12 Mart'ın ele alınması
sürerken, 12 Eylül romana girmiştir. Yazarların daha çok 12 Eylül öncesi
ideolojik olaylar üzerinde durdukları görülüyor. Yazarların ele aldıkları ilgi
çeken bir konuda belgelere dayanılarak yazılan tarihe yönelmedir. Osmanlı
dönemini, değişik yüzyıllarda saray yaşayışı ve saraya yakın çevrelerle ele
alma eğiliminde aldıkları görülüyor.
Dikkati çeken bir başka nokta da 80'li yıllarda din
içerikli romanların sayısındaki artma oluyor. 1967'de Minyeli Abdullah
romanlarıyla dikkati çeken Hekimoğlu İsmail'e bu yıllarda Mehmet Göktaş, Vahap
Akbaş, Mehmet Uyar, Raif Cilasun, Nurullah Genç gibi adlar eklenmiştir.
Ünitemizin başından beri adı geçen yazarların
çoğunun romanlarının değişik Batı dillerine çevrilmesi ve ilgi görmesi,
romanımızdaki gelişmenin gerek ele alınan konu, gerekse kurgu bakımından
ulaştığı ölçüyü gösteriyor.
Özet
Milli Edebiyat döneminden Cumhuriyet dönemine
geçerek olgun roman örneklerini bu yıllarda veren yazarları bu dönemin ilk
yıllarının yazarları olarak değerlendirilir. Yazarlar toplum gerçekleri
yansıtmaya, sorunlarına çözüm getirmeye çalışırlar, fakat daha çok
gördüklerini, gözlemlediklerini yansıtmak çizgisinde kalırlar. 1930-1940
yılları arasında yazarlar toplum gerçeklerini, II. Abdülhamit döneminden
başlayıp, Birinci Dünya Savaşı yıllarını konu olarak işlerler.
1940'lı yıllarda romanlarda İkinci Dünya Savaşı
yıllarında konularda toplumsal kaygı ağırlık kazanır, toplumsal konular
çeşitlenir. Edebiyatımızda "köy edebiyatı" başlar, köy ve köylünün
sorunları dile getirilir. 1950'li yıllarda İkinci Dünya Savaşı yıllarında
yetişen köy çıkışlı, Köy Enstitülü yazarların köy ve kasaba romanlarını
yayımlamaya başlarlar. 1960'lı yıllarda toplumcu genç yazarlar konuları
çeşitlendirirler, geçirilen siyasal, toplumsal ve ekonomik değişmeler, bunların
sonuçlar ele alınır. 1970-1980 yılları arasında roman yazarları sayısında büyük
bir artış görülüyor. Konu türlerinde artış görülür, yazarların sıkıntısını
çektikleri 27 Mayıs ve 12 Mart olayları ele alınır. Belgelere dayanarak yazılan
tarihsel romanlarla birlikte Almanya'ya göçün değişik bir yanıyla girdiği
romanlar görülüyor. Türkiye'den Almanya'ya getirilen çocukların dil sorunları,
anne babalarının iş yaşamlarında karşılaştıkları sorunları, sıla özlemi , Alman
topluluğuna uyum sağlamada çekilen sıkıntılar anlatılır. 1980-90 yılları
arasında aileden hareket ederek, 1900'lerden başlayan geniş bir zaman dilimi
içinde, Türkiye'nin toplumsal yaşamından kesitler verilir. Özyaşam öyküsü
romanı özelliği taşıyan romanlar yazılır. 12 Eylül 1980 öncesi olaylarından
kesitler verilir. Yetmişli yılların gençliğini sorgulanır. İnsanların alın
yazılarına egemen olmak için gösterdikleri çaba, köyden kente göç ile
köylülerin kentte içine düştükleri çıkmazlar, kadın sorunları anlatılır. Roman
klasik yapısından uzaklaştırılır, yeni bir kurgu kazandırılır. Yazarlar,
belgelere dayanarak tarihe yönelir. Din içerikli romanların sayısındaki artma
oluyor.
Günümüzde Türk romanların değişik Batı dillerine
çevrilmesi Türk romanındaki gelişmenin ölçüsünü gösterir.
Yazar: Prof.Dr. Olcay ÖNERTOY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.