YGS-LYS Türkçe, Türk Edebiyatı Hazırlık - ÇIKMIŞ SORULAR

16 Mayıs 2015 Cumartesi

ÖĞRETİCİ METİNLER (9. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları)

OĞRETİCİ METİNLER
Düşünce eserleri olarak da adlandırılan öğretici metinler, bilgi ve haber vermek, kanıları değiştirmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek ve tanıtmak gibi amaçlarla yazılır.


Yapı (Plan)
Diğer metinlerde olduğu gibi öğretici metinler de giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden meydana gelir. Metinde cümleler ve paragraflar arasındaki ilgi kendi içinde anlam bütünlüğü sağlar. Anlam bütünlüğü olan birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesi sonucu da metnin yapısı oluşur.

Ana Düşünce
Öğretici metinlerde okuyucuya verilmek istenen temel düşünceye ana düşünce, ana düşünceyi destekleyen ve diğer paragraflarda yer alan düşüncelere de yardımcı düşünce denildiğini hatırlayınız. Ana düşünce okuyucuya iletilmek istenen düşüncenin en kısa ve yalın ifadesidir. Bir metinde ana düşünce genelde açıkça ifade edilmez. Yazının tamamından okuyucunun çıkartması beklenir. Ancak az da olsa ana düşüncesi giriş, gelişme ya da sonuç bölümünde yer alan metinler de vardır. Bir metindeki ana düşünce çevresinde gelişen başka metinler yazılabilir. Bu metin yazarın görüş açısına göre değişir.

Anlam
Öğretici metinlerde anlam okuyan kişiye, mekâna ve zamana göre değişmez. Duygu düşünce ve görüşler yalın bir şekilde dile getirilir.

Öğretici metin çeşitleri

MAKALE
Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler  öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.
Makaleler, gazetelerde veya dergilerde yayımlanır. Gazete makaleleri çoğunlukla günlük olaylarla ilgili olur ve gazetenin siyasî anlayışını da yansıtır. Gazetenin ilk sayfasında yayınlanan baş makalede (veya baş yazı) baş muharrir (veya baş yazar), aktüel bir konuyla ilgili olarak ortaya attığı fikrini okuyucularına ispatlamaya çalışır, onların da kendisi gibi düşünmesini amaçlar.
Dergilerde yayınlanan bilimsel makalelerin aktüel olma şartı yoktur. Bilim adamlarının kendi alanlarıyla ilgili olarak yaptıkları araştırmalar ve bu araştırmalardan elde ettikleri sonuçlar bilimsel bir üslûpla yazılır. Makaleler; bilim, fen, spor, politika, ekonomi, kültür, sanat gibi çeşitli konularda yazıldığı için her makalenin edebî özellik göstermesi beklenmez. Önemli olan ortaya atılan fikrin ispatıdır.
Anlatım yalın ve yoğundur. Nesnel bir nitelik taşır. Söz oyunlarına baş vurulmaz, süslü anlatımdan uzak durulur.
 
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür. Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir. Samimi bir dil kullanılır. Yazar, öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir. Herhangi bir görüş öne sürmek zorunda da değildir. Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur. Nurullah Ataç "Deneme, ben ülkesidir" der. Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.
Montaigne, Francis Bacon, Alain, Andre Gide, T. S. Eliot, Albert Camus, Octavio Paz, Umberto Eco...
Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Hasan Ali Yücel, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sabahattin Eyuboğlu, Azra Erhat, Melih Cevdet Anday, Salâh Birsel, Oktay Akbal, Cemal Süreya, Hilmi Yavuz, Doğan Hızlan, Afşar Timuçin, Selim İleri, Enis Batur...
 
Bir yazarın herhangi bir konuda ya da günlük olaylarla ilgili kişisel görüş ve düşüncelerini güzel bir üslupla anlattığı gazete ve dergi yazılarıdır. Türkçede fıkra sözcüğü 1. Gazete yazısı, 2. Küçük nükteli hikâye, 3. Kanun maddelerinin alt bölümleri anlamlarında kullanılır. Ancak gazete ve dergi yazısı olan fıkra diğer fıkralarla karıştırılmamalıdır. Fıkra, gazete ve dergilerin belirli bir köşesinde yayımlanır. Ortaya konan düşünceler kısa ve öz olarak incelenir ve bir sonuca varılır. daha çok yalın bir dille alaylı, zaman zaman eleştirel, zaman zaman da samimi sohbet tarzında yazılır. Fıkra ile makaleyi karıştırmamak gerekir. Bu iki türü ayıran en önemli özellik makalede ele alınan düşüncenin kesin olarak kanıtlanması, fıkrada ise güzel, hoş ve etkili bir sonuca varılmasıdır. Fıkra makaleye göre daha kısa boyutlu bir yazıdır.
Dil tabiidir. Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yer verilir. Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava sezdirilir.
Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim, Halide Edip, Yakup Kadri, Peyami Safa, Falih Rıfkı, Yusuf Ziya, Hasan Ali Yücel, Yaşar Nabi, Burhan Felek, Haldun Taner, Ahmet Kabaklı, Oktay Akbal, Çetin Altan

Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara sohbet denir..
Herkesi ilgilendiren konular seçilir. Devrik cümlelere yer verilir. Çoğunlukla, günlük konuların işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir, hatıralardan, halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır. Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir. İçtenlik, samimilik, doğallık sohbetin özelliklerindendir.
Ahmet Rasim, Şevket Rado, Atilla İlhan.
 
Bir sanat eserinin, bir sanatçının gerçek değerini ortaya koymak amacıyla inceleme sonucu yazılan yazılardır. Eleştiride incelenen konu güçlü ve zayıf yönleriyle birlikte ele alınır. Eleştiri yapan kişiye eleştirmen (münekkit) denir. Eleştirmen geniş bir bilgi birikimine sahip olmalı ve geniş bir felsefi görüşle hareket etmelidir. İncelediği eserin bütün olarak ele almalı, peşin yargılardan kaçınmalıdır. Eserde alışılmışın dışındaki güzellikleri bulup ortaya çıkarmalı, eseri okurlara tanıtmalıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren eleştiri alanında büyük gelişmeler olmuştur. Bu süre içinde eleştiride bilimsel eleştiri ve izlenimci eleştiri olmak üzere iki akım (görüş) oluşmuştur.
a. Bilimsel (nesnel) eleştiri: Bilim alanındaki gelişmeler, bu alanda uygulanan yöntemlerin edebiyatta da uygulanmasına yol açmıştır. Eleştiri yöntemi gelişi güzellikten kurtarılarak birtakım değişmeyen nesnel ilkelere ve kurallara bağlanmıştır.
b. İzlenimci eleştiri: Sanat eserleri karşısında eleştirmenin öznel tutumunu belirtme anlayışıdır. İzlenimci eleştiriye göre insanın huyu, beğenisi zamanla değişir, sanat eserini incelemede değişmez kural ve ilkeler uygulanamaz. Bugün sevilen beğenilen eser yarın beğenilmeyebilir. Sanat eseri sadece dış nedenlere göre değerlendirilemez. Eleştirmen eserden duyduğu zevkleri de belirtmelidir.
Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Recaizade Mahmut Ekrem, Muallim Naci, Hüseyin Cahit,  Cenap Şahabettin, Ahmet Şuayip, Fuat Köprülü, Ali Canip, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan, Metin And, Rauf Mutluay, Fethi Naci, Doğan Hızlan
 
GÜNLÜK (GÜNCE)
Bir kimsenin düzenli olarak, günlük olaylarla ilgili yorumlarını, bunlardan kaynaklanan o günkü anlayışlarını, düşüncelerini, tarih atarak kaleme aldığı kısa yazılara günlük veya günce denir.
Yaşanan olayların, edinilen izlenimlerin, tarih atılarak, günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük denir.
Günü gününe tutulan notlardır. Yaşanan güne ait duygu ve düşüncelerin, izlenimlerin anlatıldığı, o günün unutulmamasının sağlandığı yazılardır.
Günlük günü gününe yazıldığı için tarih de belirtilir. Anıdan farkı da budur. Günlük, bir anlamda günü gününe yazılan hatıralar olarak değerlendirilebilir. Okuyucular dikkate alınmadan yazılan günlükler, özeldir. Kısa yazılardır. Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır. Yazarın hayatından izler taşır. İçten ve sevecendir.
Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu.
 
HATIRA (ANI)
Herkes tarafından bilinen, tanınan kişilerin yaşamlarında merak edilen tarafların ilerleyen zamanlarda kendisi ya da yakınları tarafından anlatıldığı yazılara anı denir. Anının en önemli koşulu, anıya konu olan olay ya da olayların önem derecesidir. Anı yazısına konu olacak olay, anımsanmaya değer ve ilgi çekici olmalıdır.
Hatıralarda dürüstlük, samimiyet, doğruluk ve tarafsızlık ön plânda olmalıdır. Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır.
Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir. Tarihî değer taşımalarına rağmen tarih belgesi sayılmazlar. Ancak, gizli kalmış bazı olayları açığa çıkarmaları bakımından da ilgi çekici yazılardır.
Ziya Paşa, Halit Ziya Uşaklıgil, Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Rasim, Namık Kemal, Hüseyin Cahit…

Edebiyat, sanat, siyaset, spor gibi alanlarda başarı göstermiş, önderlik etmiş kişilerin yaşamının anlatıldığı metinlerdir. Biyografinin Klâsik Türk edebiyatındaki karşılığı “tezkire”dir. Tezkirelerde tanınmış kişilerin (en çok da şairlerin) hayatlarından ve edebî kişiliklerinden bahsedildikten sonra şiirlerinden örnekler verilir.
Yaşamlarıyla, okurların ilgisini çekebilecek, dönemini etkilemiş kişiler hakkında yazılır.
Anlatılan kişilerin hayatlarından önemli dersler çıkarılabilir.
Yaşamı yazılan kişinin kendisi tarafından değil, onunla ilgili araştırma yapan, bilgi ve belgelere ulaşan veya onun yaşamına yakından tanıklık etmiş kişiler tarafından kaleme alınır.
Tarafsız ve gerçekçi olunmalı, bilgi ve belgelere, kanıt ve tanıklara dayandırılmalıdır.
Kronolojik sıra izlenebilir.
Biyografilerde kişiler en iyi biçimde tanıtılmalıdır. Ele alınan kişinin kişilik yapısını belirleyen özelliklere de yer verilir. Yaşam öyküsü yazılan kişinin doğumu, aile çevresi, eğitim süreci, kişiliği, arkadaşlık ve akrabalık ilişkileri, sosyal yaşamı, aşkları, evliliği ve çocukları, alanındaki başarısına ulaşma süreci, ulusal ve uluslararası başarıları konu edilmelidir.
Kişinin önemi, değeri, benzerlerinden farkı belirlenmelidir.
Söylenti ve dedikodulara, asılsız bilgilere yer verilmemelidir.
Öznel bir tutum izlenmemelidir. Kişinin yaşamı aşırı yüceltmeden ya da yerin dibine geçirmeden sergilenmelidir.
Biyografiler, tarihe, edebiyat tarihine, eleştiri türüne kaynaklık eder. Bu yüzden biyografilerde yazar, kişileri bir tarihçi yaklaşımıyla ele almalıdır.
Bu tür eserlerde öyküleyici anlatım kullanılır.
Yaşam öyküsü biçimleri:
1. Ansiklopedik yaşam öyküsü: Ansiklopedilerde, özel bir alanla ilgili başvuru kaynaklarında yer alan kısa yaşam öyküleri... Söz konusu kişinin yaşamının önemli kesitleri, belli başlı eserleri, ulusal ve uluslararası ödülleri hakkında bilgi yer alır; kişisel yaşamına dair bilgi aktarılmaz. Kronolojik sıra takibi ile sadece bilgi vermeye yönelik yazılardır. Sanat yönleri çok kuvvetli değildir.
Behçet Necatigil’in “Halit Ziya Uşaklıgil” ve “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” adlı kitapları…
2. Yazınsal yaşam öyküsü: Ünlü bir kişinin yaşamının yazınsal bir değer taşıyacak şekilde, roman ya da başka bir türde kaleme alınması. Öyküsel bir üslupla yazılan biyografilerdir. Daha yaygın olanı bu tarzdır.
Şevket Süreya Aydemir, “Tek Adam”, “İkinci Adam”, “Menderes’in Dramı”

OTOBİYOGRAFİ
Kişinin kendi hayatını anlattığı yazıya otobiyografi denir.
Otobiyografide doğumdan itibaren otobiyografinin yazıldığı ana kadar yaşananlardan anlatmaya değer olanlar yazılır.
Edebiyat, sanat, siyaset, spor vb. alanlarda ünlü bir kişi; diğer insanlarca bilinmeyen yönlerini, başarısını nelere borçlu olduğunu ve nasıl kazandığını anlatmak amacıyla otobiyografisini yazar.
Otobiyografi her ne kadar öznel bir anlayışla kaleme alınsa da gerçekler göz ardı edilmemelidir.  

GEZİ YAZISI
Gezi yazısı, yurt içine veya dışına yapılan gezilerde gezilip görülen yerlerin anlatmaya değer ilginç yönlerinin kaleme alındığı edebî yazıdır.
Gezi yazılarında gezginin dikkatini çeken ve farklı bir özellik gösteren insanlar, tarihî ve tabiî güzellikler, farklı kültürler gibi konular güncel olaylarla da bütünleştirilerek edebî bir üslûpla anlatılır.
Eskiden gezi yazılarına seyahatname, seyahat yazıları denirdi. Gezip gören insana da seyyah denirdi. Bugün gezen gören kimseye gezgin, onların gezip gördükleri yerleri anlattıkları yazılara da gezi yazıları denmektedir.
Gezi yazılarında verilen bilgiler doğru ve gerçek olmalıdır. Bu bakımdan gezi yazıları tarih, coğrafya, edebiyat, toplum bilimi vb. bakımından yararlı kaynaklardır.
En eski ve uzun bir geçmişi olan yazı türünün önemli ve tanınmış iki ismi Venedikli gezgin Marco Polo ile Arap gezgin İbni Batuta'dır.
Bizim edebiyatımızda ilk gezi kitabı ünlü denizcilerimizden Seydi Ali Reis'in Miratül-Memalik (Ülkelerin Aynası) adlı eseridir.
Edebiyatımızın gezi türünde en önemli eseri ünlü gezginimiz Evliyâ Çelebi'nin Seyahatnâme (Tarih-i Seyyah) adını taşıyan on ciltlik eseridir. Bu eser dünyada, bu türde yazılmış bütün eserlerle boy ölçüşebilecek mükemmelliğe sahiptir.
Gezi yazısında görülenler genellikle birinci kişinin ağzından yani gezenin ağzından anlatılır. Gezi yazılarının dili sade ve yalın olmalıdır.
Evliya Çelebi, “Seyahatname”
Cenap Şehabettin, “Hac Yolunda”, “Avrupa Mektupları”
Ahmet Haşim, “Frankfurt Seyahatnamesi”
Reşat Nuri Güntekin, “Anadolu Notları”
Falih Rıfkı Atay, “Deniz Aşırı”, “Tuna Kıyıları”, “Bizim Akdeniz”...

Röportaj, gazetecilerin bir yeri, bir kurumu ziyaret ederek, o yerin özelliklerini, orada gördüklerini kişisel düşünceleriyle birleştirip imkânlar ölçüsünde fotoğraflarla belgeleyerek kaleme aldıkları yazılardır. Radyo veya televizyon habercisinin bir araştırma veya soruşturma sonucunda hazırlamış olduğu programa da röportaj denir.
Röportaj; bir yerin, bölgenin veya topluluğun özelliklerini tanıtmak amacıyla yapılabileceği gibi bir alanın uzmanı olan (veya olmayan) kişilerin herhangi bir konudaki düşüncelerini öğrenmek ve bunları kamuya duyurmak amacıyla da yapılabilir.
Röportajda esas olan, bir araştırma veya soruşturma sonucunda elde edilen bilgilerin kamuya duyurulmasıdır. Bu yönüyle haberin genişletilmiş biçimi olarak düşünülebilir. Ancak haberde yorum son plândayken, röportajda öne çıkar. Röportajı yapan, kişisel görüşlerini, yorumlarını ve haberlerini bir anlamda belgelemek için fotoğraflardan veya video görüntülerinden yararlanır.
Daha çok gazete ve dergilerde karşılaştığımız bu türün temel amacı ilgi çeken herhangi bir konuda okuyanları aydınlatmaktır. Bu amaçla iki kişi tarafından gerçekleştirilir. Bu kişilerden biri mutlaka o konu ile ilgili bilgi sahibi ya da uzman olmalıdır. Ancak, bu türde röportaj yapılandan çok röportajı yapan önemlidir. Çünkü yazı onun denetiminde şekillenir ve sonuçlanır. Sorulacak soruların tarzı, içeriği yazının başarısını doğrudan etkiler. Bu amaçla röportajı yapan kişi doğru bir planlama yapmak ve yazıyı kendisi şekillendirmek zorundadır.

Kendi alanının uzmanı ünlü kişileri etraflıca tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir konuyu aydınlatmak üzere uzmanlarla (veya ünlülerle) yapılan görüşmelerin aktarıldığı gazete yazılarına mülâkat (görüşme) denir. Bu yönüyle mülâkat, yazılı kompozisyon türlerindendir. Ancak günümüzde gazetelerden çok radyo ve televizyonlarda (çoğunlukla da canlı olarak) yapılan mülâkatlar ilgi çekmektedir.

Birbirinden uzakta bulunan kişi ya da kurumların arasında haberleşmeyi sağlayan yazı türünün adıdır.

Mektuplar konularına ve yazılış üslûplarına göre;
1. Özel mektuplar,
2. İş mektupları,
3. Resmî mektuplar,
4. Edebî mektuplar,
5. Açık mektup
gibi çeşitlere ayrılırlar.

Edebî tür olarak mektup da her ne kadar bu amaçla yazılmış olsa da bilinir ki özel olmaktan çıkacak ve birçok insan tarafından okunacaktır. Bunun için edebî mektupta deneme, sohbet, fıkra türlerinin izleri görülür.

Özel mektup: Birbirini tanıyan iki kişi arasında özel konularda yazılan mektuptur. Eşe, dosta, arkadaşa ve akrabaya yazılan mektuplardır. Özel mektupların en belirgin niteliği her türlü yapmacıktan uzak, özentisiz ve içten geldiği gibi yazılmalarıdır. Sanat, bilim ve siyaset adamlarının özel mektupları onların duygu, düşünce ve hayatları yaşadıkları devrin aydınlatılmasını sağlar.
Sanat, siyaset, edebiyat, düşünce adamlarının birbirlerine, ailelerine, sevgililerine yazdıkları mektuplar, onların yaşamlarına ve dönemlerine ışık tutan birer belge niteliği taşır. Meselâ Van Gogh’un kardeşine yazdığı mektuplar “Theo’ya Mektuplar”, Kafka’nın sevgilisi Milena’ya yazdıkları “Milena’ya Mektuplar”, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun kardeşlerine yazdıkları “Kardeş Mektupları”, Cahit Sıtkı Tarancı’nın mektupları “Evime ve Nihal’e Mektuplar”, “Ziya’ya Mektuplar” adıyla kitaplaştırılmıştır.

Yazınsal ve Düşünsel Mektuplar: Herhangi bir düşüncenin, duyuşun belirli bir kişiye değil, belirli bir okur kitlesine ya da tüm insanlara ulaşması için mektup şeklinde kaleme alınmasıdır. Bazen bir gazetede ya da dergide yayımlanabilir (Örnek: Nurullah Ataç, “Okuruma Mektuplar”).

Mektuplarla bezenmiş romanların yanı sıra tamamı mektup şeklinde yazılmış romanlara ya da öykülere de rastlanır: Örnek: Goethe, “Genç Werther'in Acıları”, Reşat Nuri Güntekin, “Bir Kadın Düşmanı”, Halide Edip Adıvar, “Handan”)

Fuzuli, Namık Kemal, Ziya Gökalp, A. Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı da mektup yazmışlardır.


İş mektupları: Kişilerin herhangi bir resmî kuruma iş amacıyla yazdıkları mektuplardır. Resmî ve ticari kuruluşların kendi aralarında yaptıkları yazışmalar da bu türe girer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sitede Ara