OĞRETİCİ
METİNLER
Düşünce eserleri olarak da adlandırılan öğretici metinler,
bilgi ve haber vermek, kanıları değiştirmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek
ve tanıtmak gibi amaçlarla yazılır.
Yapı (Plan)
Diğer metinlerde olduğu gibi öğretici metinler de giriş,
gelişme ve sonuç bölümlerinden meydana gelir. Metinde cümleler ve paragraflar
arasındaki ilgi kendi içinde anlam bütünlüğü sağlar. Anlam bütünlüğü olan
birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesi sonucu da metnin yapısı oluşur.
Ana Düşünce
Öğretici metinlerde okuyucuya verilmek istenen temel
düşünceye ana düşünce, ana düşünceyi destekleyen ve diğer paragraflarda yer
alan düşüncelere de yardımcı düşünce denildiğini hatırlayınız. Ana düşünce
okuyucuya iletilmek istenen düşüncenin en kısa ve yalın ifadesidir. Bir metinde
ana düşünce genelde açıkça ifade edilmez. Yazının tamamından okuyucunun
çıkartması beklenir. Ancak az da olsa ana düşüncesi giriş, gelişme ya da sonuç
bölümünde yer alan metinler de vardır. Bir metindeki ana düşünce çevresinde
gelişen başka metinler yazılabilir. Bu metin yazarın görüş açısına göre
değişir.
Anlam
Öğretici metinlerde anlam okuyan kişiye, mekâna ve zamana
göre değişmez. Duygu düşünce ve görüşler yalın bir şekilde dile getirilir.
Öğretici metin çeşitleri
MAKALE
Bir gerçeği
açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi
savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.
Makaleler, gazetelerde veya
dergilerde yayımlanır. Gazete makaleleri çoğunlukla günlük olaylarla ilgili
olur ve gazetenin siyasî anlayışını da yansıtır. Gazetenin ilk sayfasında
yayınlanan baş makalede (veya baş yazı) baş muharrir (veya baş yazar), aktüel bir
konuyla ilgili olarak ortaya attığı fikrini okuyucularına ispatlamaya çalışır,
onların da kendisi gibi düşünmesini amaçlar.
Dergilerde yayınlanan
bilimsel makalelerin aktüel olma şartı yoktur. Bilim adamlarının kendi
alanlarıyla ilgili olarak yaptıkları araştırmalar ve bu araştırmalardan elde
ettikleri sonuçlar bilimsel bir üslûpla yazılır. Makaleler; bilim, fen, spor,
politika, ekonomi, kültür, sanat gibi çeşitli konularda yazıldığı için her
makalenin edebî özellik göstermesi beklenmez. Önemli olan ortaya atılan fikrin
ispatıdır.
Anlatım
yalın ve yoğundur. Nesnel bir nitelik taşır. Söz oyunlarına baş vurulmaz, süslü
anlatımdan uzak durulur.
Yazarın
herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya
kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür. Yazar,
kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir. Samimi bir dil kullanılır.
Yazar, öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir. Herhangi bir görüş
öne sürmek zorunda da değildir. Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
Nurullah Ataç "Deneme, ben ülkesidir" der. Yazar anlatımda ve konu
seçiminde özgürdür.
Montaigne, Francis Bacon,
Alain, Andre Gide, T. S. Eliot, Albert Camus, Octavio Paz, Umberto Eco...
Ahmet Haşim, Falih Rıfkı
Atay, Hasan Ali Yücel, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sabahattin Eyuboğlu,
Azra Erhat, Melih Cevdet Anday, Salâh Birsel, Oktay Akbal, Cemal Süreya, Hilmi
Yavuz, Doğan Hızlan, Afşar Timuçin, Selim İleri, Enis Batur...
Bir yazarın herhangi bir konuda ya da günlük olaylarla
ilgili kişisel görüş ve düşüncelerini güzel bir üslupla anlattığı gazete ve
dergi yazılarıdır. Türkçede fıkra sözcüğü 1. Gazete yazısı, 2. Küçük nükteli
hikâye, 3. Kanun maddelerinin alt bölümleri anlamlarında kullanılır. Ancak
gazete ve dergi yazısı olan fıkra diğer fıkralarla karıştırılmamalıdır. Fıkra,
gazete ve dergilerin belirli bir köşesinde yayımlanır. Ortaya konan düşünceler
kısa ve öz olarak incelenir ve bir sonuca varılır. daha çok yalın bir dille
alaylı, zaman zaman eleştirel, zaman zaman da samimi sohbet tarzında yazılır.
Fıkra ile makaleyi karıştırmamak gerekir. Bu iki türü ayıran en önemli özellik
makalede ele alınan düşüncenin kesin olarak kanıtlanması, fıkrada ise güzel,
hoş ve etkili bir sonuca varılmasıdır. Fıkra makaleye göre daha kısa boyutlu
bir yazıdır.
Dil
tabiidir. Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yer verilir. Okuyucuyla sohbet
ediyormuş gibi bir hava sezdirilir.
Ahmet Rasim, Refik Halit
Karay, Ahmet Haşim, Halide Edip, Yakup Kadri, Peyami Safa, Falih Rıfkı, Yusuf
Ziya, Hasan Ali Yücel, Yaşar Nabi, Burhan Felek, Haldun Taner, Ahmet Kabaklı,
Oktay Akbal, Çetin Altan
Yazarın,
gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup
konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara sohbet denir..
Herkesi
ilgilendiren konular seçilir. Devrik cümlelere yer verilir. Çoğunlukla, günlük konuların
işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir,
hatıralardan, halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır. Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş
hissi verir. İçtenlik, samimilik, doğallık sohbetin özelliklerindendir.
Ahmet Rasim,
Şevket Rado, Atilla İlhan.
Bir sanat eserinin, bir sanatçının gerçek değerini ortaya
koymak amacıyla inceleme sonucu yazılan yazılardır. Eleştiride incelenen konu
güçlü ve zayıf yönleriyle birlikte ele alınır. Eleştiri yapan kişiye eleştirmen
(münekkit) denir. Eleştirmen geniş bir bilgi birikimine sahip olmalı ve geniş
bir felsefi görüşle hareket etmelidir. İncelediği eserin bütün olarak ele
almalı, peşin yargılardan kaçınmalıdır. Eserde alışılmışın dışındaki
güzellikleri bulup ortaya çıkarmalı, eseri okurlara tanıtmalıdır. 19. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren eleştiri alanında büyük gelişmeler olmuştur. Bu süre
içinde eleştiride bilimsel eleştiri ve izlenimci eleştiri olmak üzere iki akım
(görüş) oluşmuştur.
a. Bilimsel
(nesnel) eleştiri: Bilim alanındaki gelişmeler, bu alanda uygulanan
yöntemlerin edebiyatta da uygulanmasına yol açmıştır. Eleştiri yöntemi gelişi
güzellikten kurtarılarak birtakım değişmeyen nesnel ilkelere ve kurallara
bağlanmıştır.
b. İzlenimci
eleştiri: Sanat eserleri karşısında eleştirmenin öznel tutumunu belirtme
anlayışıdır. İzlenimci eleştiriye göre insanın huyu, beğenisi zamanla değişir,
sanat eserini incelemede değişmez kural ve ilkeler uygulanamaz. Bugün sevilen
beğenilen eser yarın beğenilmeyebilir. Sanat eseri sadece dış nedenlere göre
değerlendirilemez. Eleştirmen eserden duyduğu zevkleri de belirtmelidir.
Şinasi, Namık Kemal, Ziya
Paşa, Recaizade Mahmut Ekrem, Muallim Naci, Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin, Ahmet Şuayip, Fuat Köprülü,
Ali Canip, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan, Metin And, Rauf
Mutluay, Fethi Naci, Doğan Hızlan
Bir kimsenin düzenli olarak,
günlük olaylarla ilgili yorumlarını, bunlardan kaynaklanan o günkü
anlayışlarını, düşüncelerini, tarih atarak kaleme aldığı kısa yazılara günlük
veya günce denir.
Yaşanan
olayların, edinilen izlenimlerin, tarih atılarak, günü gününe yazılması ile
oluşan türe günlük denir.
Günü gününe tutulan
notlardır. Yaşanan güne ait duygu ve düşüncelerin, izlenimlerin anlatıldığı, o
günün unutulmamasının sağlandığı yazılardır.
Günlük günü gününe yazıldığı
için tarih de belirtilir. Anıdan farkı da budur. Günlük, bir anlamda günü
gününe yazılan hatıralar olarak değerlendirilebilir. Okuyucular dikkate
alınmadan yazılan günlükler, özeldir. Kısa
yazılardır. Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır. Yazarın hayatından izler
taşır. İçten ve sevecendir.
Oktay
Akbal, Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu.
Herkes tarafından bilinen,
tanınan kişilerin yaşamlarında merak edilen tarafların ilerleyen zamanlarda
kendisi ya da yakınları tarafından anlatıldığı yazılara anı denir. Anının en
önemli koşulu, anıya konu olan olay ya da olayların önem derecesidir. Anı
yazısına konu olacak olay, anımsanmaya değer ve ilgi çekici olmalıdır.
Hatıralarda dürüstlük,
samimiyet, doğruluk ve tarafsızlık ön plânda olmalıdır. Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır.
Anılar,
yaşandığı dönem hakkında bilgi verir. Tarihî değer taşımalarına rağmen tarih belgesi
sayılmazlar. Ancak, gizli kalmış bazı olayları açığa çıkarmaları bakımından da
ilgi çekici yazılardır.
Ziya Paşa, Halit Ziya
Uşaklıgil, Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Rasim, Namık Kemal, Hüseyin Cahit…
Edebiyat, sanat, siyaset,
spor gibi alanlarda başarı göstermiş, önderlik etmiş kişilerin yaşamının
anlatıldığı metinlerdir. Biyografinin Klâsik Türk edebiyatındaki karşılığı
“tezkire”dir. Tezkirelerde tanınmış kişilerin (en çok da şairlerin)
hayatlarından ve edebî kişiliklerinden bahsedildikten sonra şiirlerinden örnekler
verilir.
Yaşamlarıyla, okurların
ilgisini çekebilecek, dönemini etkilemiş kişiler hakkında yazılır.
Anlatılan kişilerin
hayatlarından önemli dersler çıkarılabilir.
Yaşamı yazılan kişinin
kendisi tarafından değil, onunla ilgili araştırma yapan, bilgi ve belgelere
ulaşan veya onun yaşamına yakından tanıklık etmiş kişiler tarafından kaleme
alınır.
Tarafsız ve gerçekçi
olunmalı, bilgi ve belgelere, kanıt ve tanıklara dayandırılmalıdır.
Kronolojik sıra izlenebilir.
Biyografilerde kişiler en
iyi biçimde tanıtılmalıdır. Ele alınan kişinin kişilik yapısını belirleyen
özelliklere de yer verilir. Yaşam öyküsü yazılan kişinin doğumu, aile çevresi,
eğitim süreci, kişiliği, arkadaşlık ve akrabalık ilişkileri, sosyal yaşamı,
aşkları, evliliği ve çocukları, alanındaki başarısına ulaşma süreci, ulusal ve
uluslararası başarıları konu edilmelidir.
Kişinin önemi, değeri,
benzerlerinden farkı belirlenmelidir.
Söylenti ve dedikodulara,
asılsız bilgilere yer verilmemelidir.
Öznel bir tutum
izlenmemelidir. Kişinin yaşamı aşırı yüceltmeden ya da yerin dibine geçirmeden
sergilenmelidir.
Biyografiler, tarihe,
edebiyat tarihine, eleştiri türüne kaynaklık eder. Bu yüzden biyografilerde
yazar, kişileri bir tarihçi yaklaşımıyla ele almalıdır.
Yaşam öyküsü biçimleri:
1. Ansiklopedik yaşam
öyküsü: Ansiklopedilerde, özel bir alanla ilgili başvuru kaynaklarında yer alan
kısa yaşam öyküleri... Söz konusu kişinin yaşamının önemli kesitleri, belli
başlı eserleri, ulusal ve uluslararası ödülleri hakkında bilgi yer alır;
kişisel yaşamına dair bilgi aktarılmaz. Kronolojik sıra takibi ile sadece bilgi
vermeye yönelik yazılardır. Sanat yönleri çok kuvvetli değildir.
Behçet Necatigil’in “Halit
Ziya Uşaklıgil” ve “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” adlı kitapları…
2. Yazınsal yaşam öyküsü:
Ünlü bir kişinin yaşamının yazınsal bir değer taşıyacak şekilde, roman ya da
başka bir türde kaleme alınması. Öyküsel bir üslupla yazılan biyografilerdir.
Daha yaygın olanı bu tarzdır.
Şevket Süreya Aydemir, “Tek
Adam”, “İkinci Adam”, “Menderes’in Dramı”
OTOBİYOGRAFİ
Kişinin kendi hayatını
anlattığı yazıya otobiyografi denir.
Otobiyografide doğumdan
itibaren otobiyografinin yazıldığı ana kadar yaşananlardan anlatmaya değer
olanlar yazılır.
Edebiyat, sanat, siyaset,
spor vb. alanlarda ünlü bir kişi; diğer insanlarca bilinmeyen yönlerini,
başarısını nelere borçlu olduğunu ve nasıl kazandığını anlatmak amacıyla
otobiyografisini yazar.
Otobiyografi her ne kadar
öznel bir anlayışla kaleme alınsa da gerçekler göz ardı edilmemelidir.
GEZİ YAZISI
Gezi yazısı, yurt içine veya
dışına yapılan gezilerde gezilip görülen yerlerin anlatmaya değer ilginç
yönlerinin kaleme alındığı edebî yazıdır.
Gezi yazılarında gezginin
dikkatini çeken ve farklı bir özellik gösteren insanlar, tarihî ve tabiî
güzellikler, farklı kültürler gibi konular güncel olaylarla da
bütünleştirilerek edebî bir üslûpla anlatılır.
Eskiden gezi yazılarına
seyahatname, seyahat yazıları denirdi. Gezip gören insana da seyyah denirdi.
Bugün gezen gören kimseye gezgin, onların gezip gördükleri yerleri anlattıkları
yazılara da gezi yazıları denmektedir.
Gezi yazılarında verilen
bilgiler doğru ve gerçek olmalıdır. Bu bakımdan gezi yazıları tarih, coğrafya,
edebiyat, toplum bilimi vb. bakımından yararlı kaynaklardır.
En eski ve uzun bir geçmişi
olan yazı türünün önemli ve tanınmış iki ismi Venedikli gezgin Marco Polo ile
Arap gezgin İbni Batuta'dır.
Bizim edebiyatımızda ilk
gezi kitabı ünlü denizcilerimizden Seydi Ali Reis'in Miratül-Memalik (Ülkelerin
Aynası) adlı eseridir.
Edebiyatımızın gezi türünde
en önemli eseri ünlü gezginimiz Evliyâ Çelebi'nin Seyahatnâme (Tarih-i Seyyah)
adını taşıyan on ciltlik eseridir. Bu eser dünyada, bu türde yazılmış bütün
eserlerle boy ölçüşebilecek mükemmelliğe sahiptir.
Gezi yazısında görülenler
genellikle birinci kişinin ağzından yani gezenin ağzından anlatılır. Gezi
yazılarının dili sade ve yalın olmalıdır.
Evliya Çelebi, “Seyahatname”
Cenap Şehabettin, “Hac
Yolunda”, “Avrupa Mektupları”
Ahmet Haşim, “Frankfurt
Seyahatnamesi”
Reşat Nuri Güntekin,
“Anadolu Notları”
Falih Rıfkı Atay, “Deniz
Aşırı”, “Tuna Kıyıları”, “Bizim Akdeniz”...
Röportaj, gazetecilerin bir
yeri, bir kurumu ziyaret ederek, o yerin özelliklerini, orada gördüklerini
kişisel düşünceleriyle birleştirip imkânlar ölçüsünde fotoğraflarla
belgeleyerek kaleme aldıkları yazılardır. Radyo veya televizyon habercisinin
bir araştırma veya soruşturma sonucunda hazırlamış olduğu programa da röportaj
denir.
Röportaj; bir yerin,
bölgenin veya topluluğun özelliklerini tanıtmak amacıyla yapılabileceği gibi
bir alanın uzmanı olan (veya olmayan) kişilerin herhangi bir konudaki
düşüncelerini öğrenmek ve bunları kamuya duyurmak amacıyla da yapılabilir.
Röportajda esas olan, bir
araştırma veya soruşturma sonucunda elde edilen bilgilerin kamuya
duyurulmasıdır. Bu yönüyle haberin genişletilmiş biçimi olarak düşünülebilir.
Ancak haberde yorum son plândayken, röportajda öne çıkar. Röportajı yapan,
kişisel görüşlerini, yorumlarını ve haberlerini bir anlamda belgelemek için
fotoğraflardan veya video görüntülerinden yararlanır.
Daha çok gazete ve
dergilerde karşılaştığımız bu türün temel amacı ilgi çeken herhangi bir konuda
okuyanları aydınlatmaktır. Bu amaçla iki kişi tarafından gerçekleştirilir. Bu
kişilerden biri mutlaka o konu ile ilgili bilgi sahibi ya da uzman olmalıdır.
Ancak, bu türde röportaj yapılandan çok röportajı yapan önemlidir. Çünkü yazı
onun denetiminde şekillenir ve sonuçlanır. Sorulacak soruların tarzı, içeriği
yazının başarısını doğrudan etkiler. Bu amaçla röportajı yapan kişi doğru bir
planlama yapmak ve yazıyı kendisi şekillendirmek zorundadır.
Kendi alanının uzmanı ünlü
kişileri etraflıca tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir konuyu
aydınlatmak üzere uzmanlarla (veya ünlülerle) yapılan görüşmelerin aktarıldığı
gazete yazılarına mülâkat (görüşme) denir. Bu yönüyle mülâkat, yazılı
kompozisyon türlerindendir. Ancak günümüzde gazetelerden çok radyo ve
televizyonlarda (çoğunlukla da canlı olarak) yapılan mülâkatlar ilgi
çekmektedir.
Birbirinden
uzakta bulunan kişi ya da kurumların arasında haberleşmeyi sağlayan yazı
türünün adıdır.
Mektuplar
konularına ve yazılış üslûplarına göre;
1.
Özel mektuplar,
2.
İş mektupları,
3.
Resmî mektuplar,
4.
Edebî mektuplar,
5.
Açık mektup
gibi
çeşitlere ayrılırlar.
Edebî
tür olarak mektup da her ne kadar bu amaçla yazılmış olsa da bilinir ki özel
olmaktan çıkacak ve birçok insan tarafından okunacaktır. Bunun için edebî
mektupta deneme, sohbet, fıkra türlerinin izleri görülür.
Özel
mektup: Birbirini tanıyan iki kişi
arasında özel konularda yazılan mektuptur. Eşe, dosta, arkadaşa ve akrabaya
yazılan mektuplardır. Özel mektupların en belirgin niteliği her türlü
yapmacıktan uzak, özentisiz ve içten geldiği gibi yazılmalarıdır. Sanat, bilim
ve siyaset adamlarının özel mektupları onların duygu, düşünce ve hayatları
yaşadıkları devrin aydınlatılmasını sağlar.
Sanat,
siyaset, edebiyat, düşünce adamlarının birbirlerine, ailelerine, sevgililerine
yazdıkları mektuplar, onların yaşamlarına ve dönemlerine ışık tutan birer belge
niteliği taşır. Meselâ Van Gogh’un kardeşine yazdığı mektuplar “Theo’ya
Mektuplar”, Kafka’nın sevgilisi Milena’ya yazdıkları “Milena’ya Mektuplar”,
Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun kardeşlerine yazdıkları “Kardeş Mektupları”, Cahit
Sıtkı Tarancı’nın mektupları “Evime ve Nihal’e Mektuplar”, “Ziya’ya Mektuplar”
adıyla kitaplaştırılmıştır.
Yazınsal ve Düşünsel Mektuplar: Herhangi bir düşüncenin, duyuşun belirli bir kişiye değil, belirli bir
okur kitlesine ya da tüm insanlara ulaşması için mektup şeklinde kaleme
alınmasıdır. Bazen bir gazetede ya da dergide yayımlanabilir (Örnek: Nurullah
Ataç, “Okuruma Mektuplar”).
Mektuplarla bezenmiş
romanların yanı sıra tamamı mektup şeklinde yazılmış romanlara ya da öykülere
de rastlanır: Örnek: Goethe, “Genç Werther'in Acıları”, Reşat Nuri Güntekin,
“Bir Kadın Düşmanı”, Halide Edip Adıvar, “Handan”)
Fuzuli,
Namık Kemal, Ziya Gökalp, A. Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı da mektup
yazmışlardır.
İş mektupları: Kişilerin
herhangi bir resmî kuruma iş amacıyla yazdıkları mektuplardır. Resmî ve ticari
kuruluşların kendi aralarında yaptıkları yazışmalar da bu türe girer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.